Karabağ (Ermenilerin kabulüyle Artsakh) Çarlık Rusya’sında bir idari bölgeydi. Dağlık taraflarında Ermeniler çoğunlukta iken daha aşağı taraflarında Müslümanlar çoğunluktaydı. I. Dünya Savaşı sonrası Çarlığın ortadan kalkmasıyla 26 Mayıs 1918’de Gürcistan ve Ermenistan, 28 Mayıs’ta da Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. Kendi aralarındaki sınır anlaşmazlıklarını görüşmeler yoluyla gidermek isteseler de, bir süre sonra Ermenilerle Osmanlı-Azeri birlikleri Karabağ için çarpışmaya başladılar. 22 Ağustos 1919’da bölge Ermenilerinin meclisi ile Bakü’deki Müsavat hükümeti bir anlaşmaya varıldı. Karabağ Azerbaycan’da kalmakla beraber, bölgeye ayrıntılı bir kültürel özerklik veriliyordu. Fakat 1920 Şubat’ında Azerilerin Şusa’ya girmesiyle çatışmalar yeniden başlıyordu.
Bu sırada, Ankara hükümetinin de yardımıyla 11. Kızıl Ordu fazla direniş görmeden 28 Nisan’da Bakü’ye girdi ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi. Kızıl Ordu birlikleri Mayıs ayında Karabağ’a girdiklerinde önlerinde çözülmesi gereken bir sorun buluyordu. Çatışan iki taraf arasında, örneğin Milletler Halk Komiseri Stalin, Azeri tarafının desteklenmesinden yana. Yine, kendisi de Ermeni olan A. Mikoyan, Lenin’e yazdığı bir mektupta Karabağ’ın Erivan’dan çok Bakü’yle bağları olduğunu söylüyordu. (Bu iki isim, Ermeniler arasında günümüze kadar pek sevilen isimler olamıyor bu yüzden).
Ermeni tarafına daha sıcak bakan başka bir isim var: Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin. 10 Ağustos’ta Sovyetler ile Ermenistan’ın Taşnak hükümeti bir anlaşma imzaladılar. Çiçerin’in etkisiyle Azerilere danışılmadan yapılan bu anlaşmaya göre, “tartışmalı topraklar”la ilgili nihai çözümün barışçıl görüşmelere bırakacağından bahsediliyordu. Karabağ’ın statüsünü “tartışmalı” gösteren bu durumu yaratan Çiçerin ve yardımcısı Ermeni Levon Karahan’a Azeriler tepki gösterdiler. Azeri KP’den Neriman Nerimanov, Lenin’e şikayette bulunup, bu adımla Azeri halkının güveninin kaybolabileceğinden bahsediyordu.
Anlaşma tam da Sevr Antlaşması gününe denk getirilmişti. Çiçerin bu noktada Ermenileri fazla İtilaf devletleri hizasına girmekten alıkoymaya çalışıyordu. Çiçerin ayrıca Ermenistan’la yakınlaşmadan niçin rahatsız olunduğunu sorgulayarak Türklerin düşmanca bir tutum takınması durumunda Ermenistan’ın aralarında bir bariyer olabileceğini söylüyordu[1]. Çiçerin’in sık sık Doğu Anadolu’da Türklerin elindeki toprakların Ermenilere geri verilmesini istemesi ise Stalin’in pek hoş görmediği bir konuydu.
1920 sonlarında bir yanda Kazım Karabekir batıda Ermenileri geriletirken, diğer taraftan da Kızıl Ordu Erivan’a doğru ilerliyordu. Taşnak hükümetin Türkler karşısında hezimete uğrayıp Gümrü Anlaşmasını imzalamaya mecbur kaldığı 3 Aralık’tan iki gün sonra Erivan’da Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Yeni kurulan devleti kutlayan Azerbaycan hükümeti başkanı Nerimanov; Zengezur, Nahçıvan ve Karabağ illerinin Ermenistan’a devrini kabul ettiklerini deklare etti. S. Orconikidze’nin Moskova’ya ilettiği bu haber birkaç gün içinde Pravda’yla dünyaya duyurulacaktı. Stalin bunu milletler arası düşmanlığın sonu olarak selamlıyordu.
Fakat bu durum uzun sürmedi. Azerilerin baskıları ve 16 Mart 1921’de Ankara ile yapılan Moskova Antlaşması ile önce Nahçıvan’ın Azerbaycan’a bağlı otonom bir bölge olarak kalacağı, başka herhangi bir devlete bağlanamayacağı kayıt altına alındı. Karabağ için de hem Ermeniler hem de Azeriler hak iddia etmeyi sürdürüyordu. Temmuz 1921’de Stalin’in de katıldığı (fakat oy kullanmadığı) Kavbüro (RKP(b)’nin Kafkas örgütü) toplantısında Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasına karar verilmişken (S. Orconikidze ve S. Kirov gibi isimler bu yönde oy kullanıyor); iki gün sonraki toplantıda önceki karardan vazgeçilip, durumun daha fazla incelenmesi kararlaştırıldı. Ermeniler, bu değişikliği Stalin faktörüyle açıklamayı tercih ediyorlar.
Gerçekten de Bolşevikler açısından gerek petrolü gerek de konumu itibariyle Azerbaycan daha stratejik durumdaydı; Türkiye, İran ve Orta Asya’daki stratejiler açısından daha hayatiydi. Ermeniler ise daha güçsüzken, Taşnakların geçmişteki politikaları ve halen süren isyanları ayrı bir olumsuz faktördü. En nihayetinde, 7 Temmuz 1923’te Karabağ, Azerbaycan’a bağlı otonom bir bölge (oblast) yapıldı. Karar özellikle Ermenileri hiç tatmin etmedi. 1979’da 37 bin Azeriye karşılık 123 bin Ermeni’nin yaşadığı bölgenin, hele SSCB’nin dağılma sürecinde, Azerbaycan’a bağlı kalmasını kabul etmediler.
[1] Ankara hükümetinin motivasyonu konusunda güvensizlik duyulmaktadır. İki ülke arasındaki yakınlaşma “dostluk ve kardeşlik”ten çok pragmatik çıkarlara dayanmaktadır. http://www.abstraktdergi.net/bolsevik-kemalist-dostlugu-ve-kardesligi-ne-olcude-gercekti/
Çiçerin için bkn. Telli Korkmaz (2016) "Türk-Sovyet İlişkilerinde G.V. Çiçerin ve Ermeni Meselesi" Belleten, 80(288):619-638 https://dergipark.org.tr/en/pub/ttkbelleten/issue/52455/688026
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder