3 Ekim 2020 Cumartesi

Posadism (Troçkistler I)

 


Uzaylarının, UFO’ların varlığına inanan, onların dünyaya gelişleri için hazırlanan; nükleer bir savaşın kaçınılmaz hatta arzulanır olduğunu düşünen; yunusların akıllı hayvanlar olduğuna söyleyip iletişim kurulabileceğini inanan, su-altı doğum vb. yöntemlerle insan kabiliyetlerini arttırılacağı gibi şeyleri savunan Troçkistler… 2016’dan beri internetin en popüler meme’lerinden biri haline gelen Posadistler. Öyle ki, çoktan sönüp gitmiş ve unutulmuş bir politik sekt, Troçkizm denilince akla ilk gelen şey halini aldı. Çoğu kullanımda, Posadistler, megaloman liderlerine gözü kapalı itaat eden, kafası yıkanmış bir grup zırdeli olarak modası geçmiş bir ideolojinin kaçınılmaz sonu olarak resmediliyor. Komünizm-karşıtı motivasyonun oldukça belli olduğu bu kullanım aslında bir dönem bazı ülkelerde belli bir güce ulaşmış bu gruba, onların geçmişte inanarak, büyük özverilerle hareket için çalışmış, bu uğurda türlü zorluklar yaşamış üyelerine haksızlık ediyor. Tali konularından biri olan dünya-dışı yaşam meselesini sanki grubun öncelikli meselesi gibiymiş gibi resmediyor. Bir dönem Mao ve Che gibi liderlerin de üzerinde durduğu nükleer savaş olasılığını, bu grup sanki gözü dönmüşçesine arzuluyormuş gibi gösteriliyor. Oysa onlar, objektif bir siyasal-tarihsel çıkarım yaptıklarını düşünüp ona göre hareket ettiklerine inanıyorlardı. Kaçınılmaz nükleer felaket, mutlaka sosyalizmin küresel çapta kurulmasına yol açmalıydı. Şimdi ise, soğuk savaş yıllarının gerilimini unutmuş bir nesil, yakın dönemli de olsa o yılların bir ideolojiye adanmışlığını, tarihsel “iyimserliğini” anlamlandıramıyor.



A.M. Gittlitz’in “I Want to Believe: Posadism, UFOs, and Apocalypse Communism” (Londra: Pluto Press, 2020) kitabı bahsedilen çarpıklığa karşı çıkan, Posadist hareket üzerine yapılmış mükemmel bir çalışma. Gittlitz, hem Troçkist hareketinin siyasal yönünü ayrıntılı olarak araştırmış hem de komünizmle kozmist anlayışın kesişme noktalarına (A. Bogdanov, 1920’lerde Sovyet avangard kozmizmi gibi) değinmiş. İşin bu ikinci kısmını dışarıda bırakıp daha çok ilk kısmını, siyasal boyutunu kitapta anlatıldığı şekilde özetlemek istedim.   

*

J. Posadas takma adını kullanan Homero Cristalli, İtalyan göçmeni yoksul ve kalabalık bir ailenin çocuğu olarak 1912’de Buenos Aires’de doğdu. Babası anarşistti, genç Posadas da siyasete Sosyalist Parti’de başladı. İspanya İç Savaşı’nın yaşandığı yıllarda, Arjantinli Troçkist çevrelerle tanıştı. Bunlar daha çok entelektüel ve bohem, küçük burjuva kesimdendi. Posadas ise yoksulluk içinde, çeşitli geçici işlere girerek geçinmeye çalışan, bir ara profesyonel futbol oynamış, sendikacılıkta deneyimli bir işçi sınıfı mensubuydu.

Posadas’ın ilk dahil olduğu Troçkist çevre, toplamda 11 kişilik, “Grupo Cuarta Internacional” idi. Peronist hareketinin yükseldiği koşullarda, onu diğer sosyalist ve komünistlerin yaptığı gibi faşist bir hareket olarak değil, Bonapartist karakterli bir rejim olarak değerlendiriyorlardı. Arjantin’de işçi sınıfının Peronizme kaymasıyla, solun bu harekete düşmanca yaklaşamayacağını söylüyorlardı. Bu nedenle, savaş sonrasında Peronist “İşçi Partisi”ni desteklediler. (Bir diğer Troçkist N. Moreno ise bu sırada Peron karşıtıydı).

Uluslararası Sekretarya, Arjantin’deki iki Troçkist grubu (Moreno ve Posadas) birleştirmeye çalıştı. Grupların arasındaki fark, politik olmaktan çok, kişisel özellik farklılıkları ve rekabet gibi duruyordu. Moreno daha entelektüelken Posadas teorik meselelerde pek parlak sayılmayacak örgütçü yönleri olan bir kişiydi. Kitaptaki komik anekdotlardan birine göre, Moreno Kapital’in üç cildini de okuduğunu söylediğinde, altta kalmak istemeyen Posadas kendisinin altı cildini de okuduğunu söylemişti (s.53).

1948’de 4. Enternasyonal’in 2. Dünya Kongresi’ne ikisi birlikte çağrıldı. Kongrede ikisine birleşip Latin Amerika Bürosu’nun kurulması görevi verildi. Aslında Posadas’ın işçici ve popülist tarafı Uluslararası Sekretarya’ya politik olarak daha yakındı. Posadas ve Uruguaylı Alberto Sendic resmen Arjantin seksiyonu olarak kabul edilip, Montevideo’daki Latin Amerika Bürosu’nun başına da ikisi geçirildi. İkisine de Enternasyonal’in merkez komitesinde oy hakkı verildi. Moreno bu durumu kabul ederek, başında bulunduğu grubu listesini Posadas’a devretti (Bir fikir vermesi açısından, 120 kişilik bir liste olduğu söyleniyor.)

Böylece Posadas, tüm Latin Amerika seksiyonlarının yönetimini almış oldu. Bunlar içinde Bolivya’da, yaklaşık 1.000 üyesi olan fakat sendikalarda (COB) hayli etkili olan POR en önemlisiydi. Arjantin’deki seksiyonun adı da “Partido Obrero Revolucionario (Trotskista)” POR(T) olarak değiştirildi (jenerik bir isim olarak diğer seksiyonlarda da kullanılacak). Peronistler içinde çalışılmaya başlandı.     

Troçkistler arasındaki 1953 küresel ayrışmasında Moreno, Posadas-Pablo çizgisinin “sızma” stratejisini (örneğin Bolivya’da MNR’ye ve Arjantin’de Peronistlere) Troçkizme ihanet olarak mahkum etti. Ayrılarak kendi Latin Amerika Sekretaryasını oluşturdu. Posadas ise M. Pablo’nun sadık bir takipçisiydi. Fakat zaman zaman yanlış politik tutumlar alabiliyordu. Bunları da gelen uyarılar sonucu değiştiriyordu. Örneğin Kuzey’e karşı Güney Kore’yi desteklemişti. Küba’da Batista’ya karşı savaşan Castro’yu ilk başta suçlamıştı. Hatta 1955’te Arjantin ordusu Peron’u devirip ülkeden kaçmaya zorladığında Posadas bunu desteklemişti -Moreno bile karşı çıkmıştı buna. 

Pablo, Cezayir bağımsızlık mücadelesi için silah ve diğer lojistik malzeme temini için çalışırken yakalanıp cezaevine girdiği sırada, 4. Enternasyonalin başındaki E. Mandel ve P. Frank, 1953’te ayrılan Amerikan SWP ve diğerleriyle birleşme adımları atmaya başlamıştı. Posadas, bu adımlara itiraz eden Pablo’yu destekledi. Uzun yıllardır rakibi olan Moreno çevresiyle yeniden birleşmeye karşı çıkıyordu. 1961’deki 6. Dünya Kongre’sinde Latin Amerika Bürosu olarak ağırlığını koymaya çalıştı. Hareket merkezi Avrupa dışına taşınmasını savunuyordu, çünkü mücadelenin merkezi Güney’e kaymıştı. Avrupa merkeziyle kavgası, 1962 Nisan’ında Montevideo’da kendi Olağanüstü Enternasyonal Kongresi’ni toplamasıyla sonuçlandı. Daha sonra da “Posadist 4. Enternasyonal” kuruldu. Latin Amerika’daki seksiyonların büyük kısmını zaten devralan örgüt, kısa sürede Fransa, Belçika, İtalya ve İngiltere’de Posadist partilerini kurdu. Hatta illegalite koşullarında İspanya ve Yunanistan’da da örgütlendiler.



Posadas bu dönemde daha ateşli bir devrimci söylem kullanıyordu. Anti-kolonyal mücadeleden beslenen bir iyimserlik ve devrimler anının yakın bir gelecekte olacağına dair büyük bir inanç vardı. Hatta bu nedenle, nükleer bir savaşın bu yolu kısaltabileceği düşüncesi dillendiriliyordu. Bunu garipseyenleri, daha pasifist olanları korkaklıkla suçluyordu. Örneğin, E. Mandel “termonükleer bir savaşa inancı olmayan bir korkak”tı (s.82). Olası bir nükleer savaşta, militanların nasıl davranması gerektiğine dair kılavuzlar hazırlanmıştı: “Derhal hijyen sağlanmalı, pislik ve dışkılardan suyu arındırmalı. En önemlisi de, mantar bulutları dağıldığında hemen önderlikle temas kurulmalı.”

Bu dönemdeki radikal söylemleri, eylemlere de yansıdı. Küba’da devrim esnasında ve ertesinde açık olarak çalışan ve belirli bir etkileme gücüne sahip Posadistler, sonradan Sovyetik PSP’nin baskısıyla yasaklandı. Yayınları engellendi ve üyeleri mahkum edildi. İlk başta Troçkist provokatörlükten bahseden Che Guevara, sonraları, nükleer bir savaşa yol açacak bile olsa devrimci mücadelenin sürdürülmesinden bahsedecekti. Cezayir’den kısa bir süre için geri döndüğü Küba’da içerideki Troçkistleri ziyaret etmişti. Gizli olarak ülkeden ayrıldıktan sonra, bu mahkumların salıverilmesini de sağlamıştı. Faaliyetlerine son verme karşılığında salıverildiler. Posadas ise Che’nin Castro tarafından öldürüldüğü iddiasını uzun zaman tekrarladı. Castro isim de vererek Posadas’ın iddialarına cevap vermişti.

Küba haricinde, Guatemala’da Posadas birkaç gerilla liderini hareketin saflarına katmayı başarmıştı. Hatta bizzat kendisi ormandaki üssü ziyaret etmişti. Ancak Castrocular, Troçkist sızmayı 1964 sonunda tamamen tasfiye ettiler. Brezilya’da 1964 darbesi öncesi, tarım işçilerinin örgütlenmesinde Posadist militanlar önemli rol oynamıştı.

1968’e doğru gelinen birkaç yıl içinde Posadistlerin etkisinin bariz şekilde azaldığını görüyoruz. Latin Amerika seksiyonları eski güçlerini kaydediyor, yönetim şekline karşı itirazlarla ayrılıklar/ihraçlar yaşanıyordu. Avrupa seksiyonları zaten miniskül gruplardı. Örneğin, Birleşik Sekretarya’nın Fransa seksiyonu, Alain Krivine liderliğinde binlerce kişiyi harekete geçirebiliyorken, Posadistler etkisiz bir gruptu. Talihsizlikleri, tüm dünyada 1968’e giderken devrimci bir dalga yaşanırken, Posadistlerin uzaylılara inanan bir acayip “sekt” olarak gündeme düşmesiydi. Bunun da nedeni 1967 kongrelerinde UFO meselesinin ele alınmasıydı. Aslında konuyu gündeme taşıyan Posadas’ın Dante Minazzoli isimli yardımcısıydı. Dünya-dışı akıllı varlıkların olabildi, bunlar muhtemelen dünyayı ziyaret ediyorlardı. Posadas’ın da kabul ettiği bu olasılığa göre, asıl önemli görev, gelecekteki tanışma öncesinde, günümüz dünyasının sorunlarını çözmekti. Tartışmaların yayınlanmasıyla Posadistler, ilkin diğer Troçkist grupların diline düşüp dalga konusu yapıldı. Fırsatı kaçırmayan Latin Amerika sağcı iktidarları ve basını da bunu kendi lehlerine kullandı.

1968 yılında Posadas’ın gündeme gelişinin bir diğer nedeni, Montevideo’daki örgüt evine yapılan baskındı. Posadas’ın da aralarında bulunduğu, farklı ülkelerden toplam 26 militan, üç saatlik kuşatma sonrası, evdeki belgeleri yaktıktan sonra teslim oldular. Polisler Posadas’ın kim olduğunu bilmiyormuş gibi yaptılar. Aslında evi, Posadas’ın yardımcısı Alberto Sendic’in kardeşi, Tupamaros kurucularından Raul Sendic bağlantısı nedeniyle basmışlardı. Posadas ve arkadaşları tutuklu kaldığı müddetçe, serbest bırakılmaları için uluslararası bir kampanya düzenlendi. İngiliz seksiyonu, tutuklular için ünlü filozof B. Russell’ın desteğini bile sağlamıştı. Kendisini çok daha kötü şartların bekleyeceği Arjantin’e iadeyi reddeden Posadas için ülke aranmaya başlandı. Şili başkanı ile o sırada senatör olan S. Allende’nin devreye girmesiyle Santiago’ya uçuruldu. Fakat polisler orada uçağı sarınca, uçağın Fransız pilotları onu Fransa’ya götürmeye çalıştı. İstenmeyen adam olduğu Brezilya, uçağa yakıt ikmali yapılmasına izin vermeyince tekrar Montevideo’ya dönmek zorunda kaldılar. En sonunda, İtalyan soyundan oldukları için, İtalya Komünist Partisi (PCI) sayesinde Roma’ya uçabildi.

Posadas, İtalya’da PCI ile bağ kurmaya, onları etkilemeye çalıştı. Onlar vasıtasıyla SBKP ile dahi iletişime geçildi. Alberto Sendic, Moskova’ya davet aldı. Orada SBKP Merkez Komite Enternasyonal Departmanı başı B. Ponomarev’le bir görüşme gerçekleştirildi. Posadas bu görüşmeyi, Sovyetlerin kendisini ciddiye aldığı şeklinde yorumlayacaktı. Oysa ki, Ponomarev Troçkizmin her türünü anti-komünistlik olarak gören, klasik bir Sovyet ideologuydu.  

Posadas Avrupa’da, sürgündeki Latin Amerikalılara oldukça cömert yardımlar yapan zengin donörler buldu. Zengin aileler ve sanatçı çevrelerinden alınan paralar Posadas’ı bu yıllarda yoksulluktan epey bir uzaklaştırmıştı. Roma’da bir villaya taşınıldı; yardımcıları için ayrı bir komünal ev ayarlandı. Fakat 1970’lerle birlikte, artık kendisi için siyasal bir aktör olma hedefinden çok, “geleceğin komünist bilincini oluşturmaya ve taşımaya” yönelik bir faaliyet tanımı yapan bir sekt haline gelmişlerdi. Bu, tam da küçük bir sektin kendi varoluşunu rasyonalize etmesiydi. Posadas da son yaşlılık yıllarında artık kendini daha “kozmik”, daha felsefi ya da pedagojik konulara vermişti. Kitapta anlatılanlara bakılırsa; önceki dönemlerde yasaklanan seksten, artık yaratıcılığın gelişimine katkısı olduğu için olumlu olarak bahsediliyordu. Posadas, çevresindeki genç kadın militanlarla beraber oluyor, onları diğer erkeklerden kıskandığı için paranoyaklaşıyor ve herkesi kendisini aldatmakla suçluyordu. Siyaseten etkisizleştiği ve klasik bir sekt-içi lider kültü sonuçlarının yaşandığı bu son yıllarına ait kişisel entrikaları/suçlamaları/psikolojik tahlilleri detaylandırmamız gerekmez.

Posadas Mayıs 1981’de Roma’da vefat etti. Kendisinin yerini almaya tek aday, üzerine titrediği, 6 yaşındaki kızıydı. Haliyle ikinci bir isim de çıkmadı. Seksiyonlar uzunca bir süre faaliyetlerine devam ettiler. Latin Amerika’da diktatörlüklerin son bulmasıyla tekrar yasal siyasal alana çıktılar. 1986’da oğlu Leon Cristalli, Enternasyonal’in başına geçti. Çeşitli ülkelerde kendini Posadist olarak görenler olsa da, şu anda kayda değer tek örgütlülük, Frente Amplio içinde çalıştıkları Uruguay.  

*

Hareketi geriye yönelik değerlendirdiğimizde göze çarpan birkaç özelliği var. Bunların en başında, lider etrafında toplanmış sekt halini almış olmaları geliyor. Posadas’ın pek teorik ve retorik meziyeti olmamasına rağmen bir lider karizması geliştirmesi ilginç; ama diğer bu tür sekt deneyimlerini düşündüğümüzde pek de sıradışı gözükmüyor. Bürokrasi eleştirisiyle demokratik merkeziyetçiliği uygulamakta titiz olmaya çalışan diğer Troçkist grupların aksine, her düzeyde tüm kararların merkezinde Posadas vardı. Kendisi her şeyin odağında olduğu gibi, karısı yönetici, yirmili yaşlarındaki bir kızı Latin Amerika Bürosu başında, oğlu Peru seksiyonunu yönetiyordu, damadı da Brezilya vs. 1967’den itibaren kendileri için yayınlarında ve örgütlerinde “Posadizm” kelimesini kullanmayı normal karşılamışlardı.

Parti kadroları için sıkı kurallar bulunuyordu. İçkiye hoş bakılmıyor; evlilik dışı ve üreme amacı dışında seks de onaylanmıyordu. Çocuk doğurmak parti iznine bağlıydı, çünkü verilecek görevleri aksatabilirdi. Kürtaj yasaktı. Posadas, evli çiftleri uzun süreli görevlerle birbirininden ayırarak, sekse harcayacakları enerjinin devrimci coşkuda tüketilmesini istiyordu (s.84). Eşcinsellik de yasaktı. Partililerin vejeteryanlığına bile karışılıyordu.  

Posadas’ın dünyayı anlamada öne çıkan bir özelliği, realiteden uzaklaşması ve giderek dünyayı kendi etrafında dönüyor sanması. Kendi gücü ve etkisini abartma da aslında tipik bir durum. Örneğin Sovyetlerin veya Çinlilerin politika değişikliklerini sanki Posadistlerden etkilenmişler gibi yorumluyordu… Ayrıca, çoğu gelişmeyi, sosyalizme götüren yolun önünü açacak adımlar olarak yorumlamıştı. Bu nedenle olmayacak kişi ve gruplarla yakınlaşma yolu aramaktan geri kalmıyordu (Kaddafi, Esad, Saddam gibi). Büyük yenilgileri bile sanki mücadelenin önünü açacak, uğurlu olaylar gibi düşünüyordu.   

Kendisini diğer Troçkistlerden ayıran bir özelliğine de son olarak değinmek gerek. Onlardan farklı olarak “işçi devleti” kategorisini oldukça geniş kullanıyordu. Örneğin Suriye, Irak, Mısır, Mali, Gine gibi devletler de buna dahil ediliyordu. Sovyetler yıkıldıktan sonra bile Rusya’yı işçi devleti kategorisinde değerlendirdiklerini not edelim. Buna paralel olarak, Sovyetler ve Doğu Bloku ülkelerine fazla hasmane bir tavır takınmamışlardı. E. Mandel ekibi, Dubçek yönetimini bürokratik yozlaşmasının durdurulması adına bir fırsat olarak görmüşken, Posadas Sovyetlerin müdahalesini doğru bularak desteklemişti. İşçi devletlerinin zayıflatılıp yıkılmasının önüne geçtiği için Brejnev’i kutlamıştı. Yine örneğin, 1969’da Bolivya POR(T) Sovyet büyükelçiliğine kutlama mesajı yollamıştı: “Sovyet halklarını kutluyoruz. Soyuz ve Interkosmos 1’in başarısını selamlıyoruz. Yankee emperyalizminin, SSCB ve diğer işçi devletlerine karşı-devrimci hazırlığına en uygun cevabı oluşturuyor” deniliyordu[i]. 

 


Posadistler, kitlelerden uzak kalan, izole olmayı seçen bir siyasal örgütün giderek sektleşmesinin klasik örneklerinden birini oluşturuyor. Yalnız yazar Gittlitz’in vurguladığı önemli bir nokta var. Bu insanlarda şimdiki sinik nesle yabancı gelecek, naif görülecek bir inanç ve iyimserlik vardı. Mücadelelerini geleceğe dair güçlü bu inançla yürütüyorlardı. Troçki’nin 1901’de gençken yazdığı, aşağıdaki kısa yazısındaki inanç. Yazı içindeki “yirminci yüzyılı”, “yirmi birinci yüzyıl” yapsak pek değişmeyecek…

 

Dum spiro spero![ii] Eğer ben göksel cisimlerden biri olsaydım, toz ve pislikten yapılan bu zavallı yuvarlağa hiç yaklaşmadan uzaktan bakardım... İyiyi de kötüyü de aydınlatırdım... Ama ben insanım… Sana, ey bilimi heyecansızca ve soğukkanlılıkla kemiren ölümsüzlüğün muhasebecisi, sana söylüyorum, zaman dengesinde yalnızca ufacık bir an gibi gelen dünya tarihi benim için her şeydir! Soluk aldığım sürece gelecek için savaşacağım. O öyle bir gelecektir ki orada, sağlam ve güzel insan, tarihin akışını kendi eline alacak ve onu güzelin, neşenin ve mutluluğun sınırsız ufuklarına götürecek!...

On dokuzuncu yüzyıl iyimserin umutlarını birçok bakımlardan gerçekleştirmiş, birçok bakımlardan boşa çıkarmıştır... Umutlarından birçoğunu yirminci yüzyıla aktarmaya zorlamıştır. İyimser korkunç bir gerçekle karşılaştığı zaman şöyle bağırmıştır: Yirminci yüzyılın eşiğinde nasıl olur bunlar! Uyumlu gelecek umudunun gerçekleşmesi yirminci yüzyıla kalmıştır.

Ve şimdi işte o yüzyıl geldi! Daha başlangıçta ne getiriyor bize? Fransa'da ırk kininin zehirli köpükleri; Avusturya'da ulusal çatışma... Güney Afrika'da bir tarafından öldürülmekte olan küçücük bir halkın can çekişmeleri, "özgürlük" alanında ise iktidarı kazanan açgözlü milliyetçilerin zafer türküleri; Doğuda dramatik "komplikasyonlar", İtalya'da, Bulgaristan'da, Romanya'da aç halk yığınlarının isyanları... Kin ve ölüm, açlık ve kan...

Yeni yüzyıl, bu dev konuk, daha gelir gelmez iyimseri tam bir kötümserliğe ve kendisini yok etmeye sürüklüyor gibi.

- Ütopyaya ölüm! İnanca ölüm! Sevgiye ölüm! Umuda ölüm! İşte yirminci yüzyılın yaylım ateşi, top salvoları bunlar.

- Teslim ol, romantik hayalci. Ben geldim. Uzun zamandır beklediğin yirminci yüzyıl, beklediğin "gelecek".

- Hayır, diye cevap veriyor atılgan iyimser, sen, sen yalnızca bugünsün.”[iii]


 



[i]  R.J. Alexander, International Trotskyism: 1929-1985 A Documented Analysis of the Movement, Durham: Duke University Press, 1991, s.124

[ii] “Nefes aldığım müddetçe umut vardır”

[iii]  L. Troçki “İyimserlik ve Kötümser Üzerine” (1901). I. Deutscher, Troçki: Silahlı Sosyalist Cilt:1, çeviren: Rasih Güran, İstanbul: Ağaoğlu Yayınevi, 1969, s.75-76

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder