26 Ekim 2020 Pazartesi

2020 ABD Başkanlık Seçimleri ve Sosyalistler: Yine ve Yeniden Ehven-i Şer

Kasım ayında başkanlık seçimlerinden ya Trump ya da Biden başkan olarak çıkacak. Cumhuriyetçilerle Demokratlar arası süregelen “seçim oyunu”nun kazananının bu sefer kim olacağı niteliksel olarak bunu diğer seçimlerden farklı kılabilir mi? Trump’ın faşist, faşizan vb. olup olmadığına, başkanlığı ikinci kez kazanması halinde ülkeyi ve dünyayı nereye sürükleyebileceğine dair öngörüler, bu seçimin önemi hakkındaki değerlendirmeleri şekillendiriyor. Trump’ı büyük bir tehlike olarak görenler belki daha önce hiç oy vermedikleri, vermeyi düşünmedikleri, tiksinerek bahsettikleri Demokrat adayına -el mahkum- oy vermeyi savunuyor, haklılaştırıyor.    

Aslında şimdiye kadarki her seçimde görülmüş pozisyonlar, bu seçimde de tekrar sahneleniyor. (Mantıksal olarak da) sınırlı opsiyonlar şunlar: 1) Faşist tehlikeye karşı sol-liberal, neo-liberal Demokratların desteklenmesi. Geçmişte de Nixon veya Reagan’a karşı çok örneklerini gördük. Hatta aşırı sağ bir tehlikenin olması da gerekmez. Her seçimde Demokratlara tıpış tıpış oy vermeyi gelenek haline getirmiş hareketler boldu zaten. 2) İki parti dışı üçüncü parti ve adaylara oy vermek, aday göstermek (bu kendi partisi de olabilir tabii). Uzak geçmişte Sosyalistler ve Komünistler, yakın geçmişte Yeşiller gibi… 3) Her bir eyalette oy listesine dahil olmak için bir sürü bürokratik ve mali formalitenin olduğu bu “oyun”a dahil olmamak/boykot etmek. Bunu devrimci bir motivasyon ve bilinçle de yapabilirsiniz; kendi dünyası dışındaki gelişmelere umarsız, sekter bir bakış açısıyla da…

*

Biden’e oy vereceklerden başlayalım. Bu senenin sürprizi, en keskin devrimci laflar eden Maoist  Revolutionary Communist Party” (RCP). Liderleri Bob Avakian’a göre daha şimdiden ABD’de faşist bir rejim tesis edilmiş. Asıl hedefimiz devrim, ama acil önceliğimiz Trump’tan kurtulmak olmalı. Normalde burjuva seçimlerine katılmanın devrimciler açısından önemli olmadığını (BEB - Bourgeois Electoral Bullshit) söyleyip duran Avakian için bu sefer durum başka. İşi iyice dramatikleştirerek, bu seçimin insanlık tarihi açısından önemli olduğunu, Trump faşizminin çevrenin yıkımı ve nükleer bir yok oluşa gidişi iyice hızlandıracağını söylüyor. Bunu önüne geçmek için de sadece protesto oyu , üçüncü parti adaylarına oy değil, direkt “Biden’e oy verin!” diyor. Ama ekliyor: Demokratlara oy vermek yeterli değil, sokaklarda kalın…


Bildik komünist parti (CPUSA) ise Demokratlara oy vermede, onların peşine takılmada zaten epey gedikli. Onlar için de acil görev Trump’tan kurtulmak. Önümüzdeki iş, sosyalizmi kurmak değil demokrasiyi kurtarmak. Seçimlerdeki ilerici görevimizi, devamlı Biden’i eleştirerek yapamayız, diyorlar. Biden’e oy atarken içiniz rahat olsun, kendinizi sorgulayıp durmayın, diye de insanları rahatlatıyorlar.

Sanders’in 2016 ve 2020 Demokrat Parti içindeki adaylık kampanyalarıyla üye sayısını 70.000’in üzerine çıkarıp ülkedeki en önemli sol çevre haline gelen “Democratic Socialists of America” (DSA) 1972’de Sosyalist Parti’den ayrılan, klasik bir sosyal demokrat yapı. Sanders’in aday olamaması ile demoralize olarak kan kaybettiler. Biden kampanyasını resmen desteklemiyor olsalar da, üyelerinin büyük çoğunluğunun Demokratları desteklediği de ortada.

Sosyal demokratların, revizyonistlerin yıllar boyu Demokratlara oy vermeleri alışılmış bir durum. Hatta anti-revizyonistleri de ekleyebiliriz buna. Jesse Jackson ya da Obama kampanyalarını hatırlayalım. “Freedom Road Socialist Organization” (FRSO) da “Trump’tan kurtulmalıyız. Demokratların ne mal olduklarını bilsek de, öncelik Trump’ın defedilmesi” diyor. Direkt söylenmese, vurgulanmasa da “Biden’e oy verin” diyor…


Biden’e oy vermeyi gönlüne yediremeyenler için öne çıkan başka bir aday var. Yeşiller, Amerikan seçimlerinde Demokratların solunda sayısal açıdan en büyük nicelik durumundadır. Bu seçimdeki adayları “Socialist Party of USA” (SPUSA) üyesi olan Howie Hawkins. DSA gibi Sosyalist Parti’nin bir diğer uzantısı olan SPUSA, 100 yıl önce nasıl E. Debs için oy verilmişse, şimdi de sosyalist ve işçi adaylara oy vereceğiz, diyor. Hawkins’in sendikacı bir sosyalist olduğu doğru, ancak Yeşiller bir işçi sınıfı partisi değil.

Troçkist “Socialist Alternative” [İngiltere’deki Sosyalist Parti (Militan) ve CWI’den 2020’de kopan çoğunluk seksiyonlarından] amaçladıkları işçi sınıfı partisi olmasa bile şimdilik Yeşillere oy verme çağrısı yapıyor. Yeşiller, Sanders’ten daha ilerici bir yeşil-sol programa sahip. Hawkins için verilecek oylar, Demokratlar dışında kitlesel bir işçi sınıfı partisinin kurulma çalışmalarını tetikleyebilir.

Bir başka Troçkist çevre “Solidarity” de, Biden’in başkanlığının sanıldığı kadar ilerici olmayacağını söyleyerek kritik eyaletler dışında Yeşillere oy vermenin, şimdiye kadarki bütün sistem-dışı hareketlerin taleplerini bünyesine alarak etkisizleştirmeyi başaran Demokratlara karşı, en azından bir alternatif olduğunu göstermek açısından önemli olduğunu belirtiyor. Zaten eskiden beri başkanlık seçimlerinde Yeşilleri desteklemişlerdi.

Tarihsel açıdan Amerikan Troçkizmin büyük partisi olmuş olan, fakat sonradan bunu terk edip Küba devrimiyle büyülenen “Socialist Workers’ Party” (SWP) bu seçimlerde de kendi adaylarını çıkarıyor: Bir önceki seçimde de başkanlık adayı olan Alyson Kennedy. “Socialist Equality Party” (SEP) adayı da parti sekreteri Joseph Kishore. “Socialist Action” grubunun adayı da genel sekreterleri Jeff Mackler. “Freedom Socialist Party” Troçkist ve feminist bir parti. Trump’a karşı ehven-i şer çağrılarının yoğunlaştığı bir zamanda, Demokratlara oy vermenin sorunları çözmeyeceğini; en iyi adayın “Socialist Action” adayı Jeff Mackler olduğunu söylüyorlar.

Bu Troçkist adaylar haricinde son bir isim olarak Gloria La Riva var. Kendisi, “Party of Socialism and Liberation” (PSL) adayı [Ayrıca “Peace and Freedom” isimli, kökleri 1968’e dayalı olan partinin de adayı]. PSL, vaktiyle SWP’den ayrılıp Maoizme yanaşan “Workers World Party”den ayrılma ve özellikle Kaliforniya’da etkin olan bir parti.


Gelelim son opsiyona. Bu ya boykot, ya etki gücü sınırlı olduğu, birkaç yer dışında örgütlü olmadıkları için pek karışmama ya da umursamama şeklinde olabilir. Yukarıda sayılanlar dışında pek çok ufak grupçukların her birine bakamadım. Ama, örneğin solun bilinen yapılarından biri olan ve eski gücünden çok uzak olan “Progressive Labour Party”, Beyaz Saray’da kimin oturacağının fark etmeyeceğini söyleyip işçi sınıfını bu seçim oyununa katılmamaya çağırıyor. Oy vermeyin, sokağa çıkın, ayaklanın. Troçkist IMT seksiyonu olan “Socialist Revolution”, hiçbir sosyalistin -sallantıdaki eyaletlerde bile- ehven-i şer oy kullanmamasını, bunun amacımız olan işçi sınıfı partisini hep bir adım sonraya ötelemekten başka anlamı olmayacağını söylüyor.  

*

Şahsen şu koşullarda Demokratların desteklenmesi şeklinde bir politikayı doğru bulmuyorum. Sosyalistler, şartlara bağlı olarak en uzaktaki çevrelerle bile birlikteliklere girebilir, yan yana gelebilir; fakat bu, bağımsız, belli bir güce ulaşmış bir partinin müzakereler yoluyla girdiği programatik stratejiler şeklinde olursa anlamı olabilir. İlk görev, bu iki parti dışında işçi sınıfı için bir üçüncü partiyi yaratmaktır. Bu hepimizin bildiği kitabi bilgidir. Sol, tam da şu an, bir alternatif olduğunu halka sunamayıp Demokratları adres olarak gösterirken asıl yapılmaması gereken şeyi yapmış oluyor. İşte bu yüzden yıllardır önündeki görevi öteleyip duruyor. Şimdi de Trump’ın otoriter popülist başkanlığını bahane edip abartarak yüzünü yeniden Demokratlara çeviriyor. Demokratlara harcadığı enerjinin bir kısmının kendine de yaracağını ümit ediyor, ama her seferinde hüsranla ayrıldığını hatırlamak istemiyor, hüsranla ayrılacağını anlamıyor. Ben, bağımsız aday gösteren çevrelerinin hiçbirine ideolojik yakınlık duymasam da, en azından kendi adaylarını ortaya koyma çabasını, seçimleri örgütleri için propaganda için bir fırsata çevirme çabalarını takdir ediyorum. ABD üzerinden ülkemiz adına da örnek olmalı derim. CHP veya HDP içerisinde çalışıp, yarın birgün tepedeki zattan kurtulmak için onlar için ehven-i şer oy isteyecek (hadi, daha yumuşak söylersek, kendi varoluş nedenlerini unutmuş/unutacak olanlar), vermeyenleri muhalefeti bölmekle suçlayacaklara örnek oluşturur umarım.

*

Eugene V. Debs yüz yıl önce 1920 seçimlerine hapishaneden girmiş, 920.000 oy almıştı. Seçimden önceki son beyanında şöyle demiş: “Salı günü, sandıkta Cumhuriyetçiler veya Demokratlar için oy verecek her erkek, her kadın, Wall Street’i ve onun halka düşmanlığını onaylamış olacaktır.

*

Şurada Biden’in neden desteklenemeyeceği güzelce anlatılmış: 

"The lesser-evil trap: Socialists and the 2020 election" https://www.tempestmag.org/2020/08/lesser-evil-trap/

“Backing Biden Will Not Stop Trumpism” https://www.tempestmag.org/2020/10/lesser-evils-do-not-stop-evil/

1 yorum:

  1. PSL ve adayı Gloria La Riva toplamda 85.000 (%0,05) gibi bir oy almış. Bunun 50.000 civarı zten örgütlü oldukları Kaliforniya eyaletinden gelmiş. 2016'daki 75.000 (%0,05) oydan biraz daha yüksek. Onun ardından gelen SWP adayları ise toplamda sadece yaklaşık 7.000 oy almış.

    YanıtlaSil