1 Kasım 2020 Pazar

Tony Cliff ve “Devlet Kapitalizmi” (Troçkistler III)

 


Tony Cliff, “ortodoks” Troçkist tezlerden kısmen uzaklaşıp farklılaşarak, İngiltere’de kendi doğrultusunda bir hareket oluşturmuş bir siyasetçi. Dünyanın farklı yerlerinde kendilerine yakın tezlerin savunanlar da, onlar gibi “Enternasyonalist Sosyalistler” ya da “Sosyalist İşçi” gibi benzer, jenerik isim ve semboller kullanıp diğerlerinden belirgin olarak ayrışan ve alamet-i farikası “devlet kapitalizmi” tezi olan bir gelenek yarattılar. Bu yazıda, kısaca bu geleneği özetlemeye çalışacağım.

Asıl ismi Y. Gluckstein olan Tony Cliff (1917-2000) Filistin doğumlu Yahudi bir göçmen. II. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’de Troçkist çevrelerde (RCP) yer alıyor. 1948’den itibaren SSCB ve Doğu Avrupa ülkeleri ile ilgili olarak “devlet kapitalizmi” tezini ortaya atıyor. Bu isimle öne sürülmüş ilk tez değil tabii ki. Daha önceden de Bolşevizm karşıtı sosyal demokratlar, “sol komünist” çevreler, Raya Dunayevskaya gibi Troçkistler benzer şeyler söylüyordu. Cliff ise tezi kendine göre geliştirdi; kızkardeşiyle evlendiği bir başka Filistin göçmeni Yahudi Troçkist Michael Kidron (1930-2003) ile beraber en bilinen hale getirdi. Kidron’un katkısı, M. Shachtman ve Keynesyen teorisyenlerden etkilenerek oluşturduğu “sürekli silahlanma ekonomisi” kavrayışıydı. Kidron’un son yıllarında, eksikliklerini kabul edeceği bu anlayış; devlet kapitalizmi tezine, ülke içinde olmayan rekabeti dış planda sağlayarak ve ülke ekonomisinin büyümesine bir açıklama getirerek yardımcı olacaktı. Cliff’e göre, SSCB’nin “dejenere” olarak bile tanımlanıp “işçi devleti” sayılması için, işçilerin yönetimde doğrudan ağırlığının olması gerekirdi. Olmadığına göre, diğer Troçkistler yaptığı gibi, işçi devleti tanımında ısrar etmenin manası yoktu. Bürokrasi kendi başına bir “sınıf” olarak burjuvazinin tarihsel misyonuna uygun davranıyordu. SSCB tek bir devasa işletme halinde, dünya pazarında rekabet ediyordu. Bu rekabet, ticaret veya sermaye akışı şeklinde değil, esasen silahlanma yoluyla yapılıyordu. SSCB dışarıya doğru genişlemeci, hatta “emperyalist” davranıyordu.


Cliff ve başlangıçta çevresindeki 33 kişilik grup, Eylül 1950’de doğdu ve “Socialist Review” dergisini çıkardı. Derginin sloganı “Ne Washington ne Moskova” idi -yani Üçüncü Kamp olarak bilinen konum. Bu nedenle, iki emperyalizm arası mesele olarak gördükleri Kuzey Kore’yi desteklemediler. Diğer Troçkistlerin tersine, Tito Yugoslavya’sını da desteklemediler. Böylece Troçkist çevreden aforoz edildiler. 1956’da Macaristan müdahalesine tepkiler ve İşçi Partisi gençliği arasında yayılan nükleer karşıtı hareket (CND) sayesinde kısmen büyüseler de, zaten asıl büyük olan taraf G. Healy liderliğindeki Troçkist gruptu (SLL).

1960’tan itibaren “International Socialism” dergisi çıkartılmaya başlandı. Kore savaşı sırasındaki tavırlarını Vietnam için değiştirmek zorunda kaldılar ve bu kez Vietnam’ı destekleme zorunluluğu hissettiler. Asıl ilk atılım yılları, Vietnam dayanışma kampanyaları sayesinde oldu. 1968 sonunda 1.000 üyeyi geçtiler. Bu yıllarda hayli esnek bir örgütlenme anlayışları vardı. Fazla merkeziyetçi ve disipliner değillerdi; grup içinde otonom hiziplerin varlığına izin veriliyordu. (Sean Matgamma’nın “Workers’ Fight”, şimdiki AWL, 1968-1971 arası üç yıl “Troçkist Eğilim” ismiyle ayrı bir hizip olarak onlarla beraberdi. Ayrıca, dergilerinde dışarıdan çevrelere ait yazarlara da yer veriliyordu, örneğin Castoriadis’in “Socialisme au Barbarie” çevresi ya da Posadistler gibi…) Cliff için, bir karşıtlık içinde ele aldığı Lenin’den çok Rosa Luxemburg’un örgüt anlayışı geçerliydi. Leninist model benimsenmiyordu.

Fakat 1968 sonrası bir değişim oldu. Cliff, grubu Leninist hale sokmaya karar verdi. Böyle olunca bir sürü iç tartışma alevlenmiş oldu, ayrılmalar yaşandı. 1973’te “sağ” bir grup ayrıldı: “Revolutionary Communist Group” (Frank Furedi çevresi ve şimdiki sağcı “spiked” grubunun atası). 1975’te de “Workers League” ve “Workers Power” (sol hizip) grupları ayrıldı. Matgamma’nın grubunun ihraç edilmesinde rol oynamış ayrılık noktalarının birinin AET’ye karşı takınılan tavır olduğunu da not edeyim.  

İşçi Partisi dışında bir parti kurma çalışmaları 1977’de meyvesini verdi ve “Socialist Workers Party” (SWP) kurulmuş oldu. Bu yıllarda yükselen işçi mücadelesinde yer almak ve işçileşmeye ağırlık verdiler. 1980’de üçte biri işçi olan 4.000 üyeleri vardı. Haftalık dergileri “Socialist Worker” oldukça iyi bir dağıtım sayısı yakalamıştı. Faşistlere karşı “Anti-Nazi League” (ANL) kampanyasında başrolü almışlardı. 1979 Nisan’ında bir ANL gösterisi ardından Blair Peach isimli üyesi, polislerce kıstırılıp dövülmüştü ve kafasına aldığı darbe sebebiyle ölmüştü.

Cliffçiler, enternasyonal alanda, diğer grupların aksine, uluslararası bir birliğin kurulmasını öncelikli hedefleri arasına koymuyorlardı. Böyle bir enternasyonalin, önce güçlü ulusal partilerin oluşturulmasına bağlı olduğunu savunuyorlardı. Yine de 1960’lar sonu itibariyle, Avrupa ve ABD’de benzer fikirde gruplarla esnek de olsa bağ kuruldu. Fransız “Lutte Ouvriere” çevresiyle işbirliği yapılmasına çalışıldı. Portekiz ve İtalya’da kendilerinden oldukça farklı şeyleri savunan (gerilla ya da otonomistler) çevrelerle bir araya gelinme denemeleri yapıldı. ABD’deki grupları ISO nispeten daha bağımsızdı ve 2003’te ayrılacak, 2019’da ise ülkede en kalabalık grupken kendini feshedecekti. Anglosakson ülkelerde öne çıktıklarını da söyleyebiliriz (ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada gibi.) 

Thatcher ile beraber gelen gerileme yılları, SWP’i de aynı şekilde olumsuz etkiledi. Fakat, SWP küçülen havuzdan büyük balık kalmayı başarmış olarak çıktı! Şöyle ki, Sovyetik CPGB ve diğerleri Doğu Blokunun yıkılışı ertesi dağılırken, Healy’in Troçkist WRP’si liderin yönetim şekli ve seks skandalları ile dağılıp, İşçi Partisi içindeki “Militant” grubu partiden atılıp demoralize olmuşken, Maoistlerin ise zaten hiç güçlü olamadığı ülkede SWP İşçi Partisi haricinde solun en büyük örgütlü gücü halini almıştı. En fazla üye sayısına 1990’lar ortasında 10.000’e yaklaşan bir sayıyla ulaşıldı. Sonrası ise devamlı bir gerileyiş oldu.

1980’lerden itibaren gerileyen sol hareket içinde SWP siyasal  mücadeleyi bir kampanyadan diğer bir başka kampanyaya atlamak şeklinde yürüttü. Bunun sonucu, partide devamlı bir sirkülasyonun olması ancak kazanımların kalıcı olamamasıydı. Örneğin, 2004’te, daha önceki “Savaşı Durdurun” koalisyonunun bir araya getirilmesiyle “Respect” oluşturuldu. George Galloway ile Müslüman aktivistler diğer ortaklardı. SWP politikalarıyla anlaşmazlık yaşanınca 2008’de koalisyon dağıldı. SWP’ye asıl darbeyi vuran ise 2013 yılında yaşanan ve parti liderinin karıştığı taciz iddiasının üzerinin örtülmeye çalışılmasına doğan tepkiler oldu. Sadece ülke içinde ayrışmalar yaşanmadı, İngiltere dışında da ayrılmalar görüldü.

Son skandal ertesi oldukça büyük bir güç kaybına uğradılarsa da Sosyalist Parti ile birlikte halen İngiltere’de İşçi Partisi solunda en önemli çevre sayılabilirler. Fakat tüm keskin retoriklerine rağmen, İşçi Partisi ve sendikalar reformizmine göbekten bağlılar. Hemen her seçimde İşçi Partisi’ne oy verme çağrısı yaptılar, ama “hayallere dalmadan” diye de ekleyerek!

Parti belli bir güce eriştiği anda bile İşçi Partisi illüzyonundan kurtulmayı başaramadı. 70 yıllık mücadelelerinden gelip geçici şeyler dışında geriye ne kaldı diye sorsak, cevap “devlet kapitalizmi” garabeti olur. Burada bunun tartışmasına girmeyeceğim. Başta Mandel ile Kidron ve Chris Harman’ın yaptıkları Troçkistler-arası tartışma olmak üzere uzun uzadıya yapılmış (Harman’ın 1991 tarihli bir makalesiyle Ergin Yıldızoğlu’nun bir yazısının olduğu “Doğu’da Fırtına Koptu” kitabı mesela). Bence, oldukça mesnetsiz olarak SSCB gibi ülkeler sırf “ideal” sosyalizm tanımlamalarına uymuyor diye kapitalist olarak yaftalanma kolaylığına gidilmiş. Ülke içinde bulunamayan değişim için meta üretimi, rekabetçi piyasa, uluslararası alanda aranmış. Bürokrasi sınıf ilan edlmiş. Bunun hazin sonucu, SSCB emperyalizmi olarak görülüp alınabilecek en geri, en boktan, en aşağılık politika tercihlerinin alınması olmuş. Oysa bu hareket içinde Harman’dan başka A. Callinicos kalibresinde birçok aydının yer almış olduğu kabul edilmeli. Ünlü filozof Alasdair MacIntrye de 1960’larda bu çevreye dahil olmuştu bir müddet. Terry Eagleton’un durumu hakeza. Kültür-edebiyat alanları dışında doğrudan politik tavırları ve parti ile ilişkisi hakkında pek fazla bilgim olmasa da, sanırım Eagleton da SWP’yi tasvip eder birisi.

Çoğu Troçkist grubu değerlendirirken dikkat edilmesi gereken nokta, zaten çoğunun oldukça küçük olmalarından dolayı bunları değerlendirirken kişisel özelliklerin, insan faktörünün çok daha ön plana geçmesidir. Yani, teorik tartışma ve çekişmeler çoğu zaman kişiler arası karakter farklılıklarına dahi indirgenebilir. Başarı ya da hatalar da öyle. Fakat SWP ve onun dünya çapındaki bağlantılarını dikkate aldığımızda ideolojik nokta öne çıkıyor. “Devlet kapitalizmi” gibi son derece karşı-devrimci bir tezi savunabilecek düzeye inmiş olanlar hakkında öyle fazla durmak da gerekmiyor. Türkiye’deki seksiyonları Sosyalist İşçi/DSİP ve ne mal oldukları ortada. Bunlar hem, hiçbir mücadeleyi saf sosyalist olarak görmeyip beğenmez; hem de her moda rüzgar, her yeni hareket arkasına takılmaktan geri durmazlar. Bu kimi zaman 2001 Seattle sonrası alter-globalist hareketler olur, 2011 sonrası Arap baharıyla da Müslüman Kardeşler olur. Sonuçta, hiçbir hayır gelmez bunlardan...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder