Düzen, din ve aile bekçilerinin, devrimcileri kötülüklerin kaynağı, şeytani güçlerin dünyadaki hizmetkarları olarak tasvir etmesi tarihte alışılmadık bir şey sayılmaz. Tersine, toplumsal düzenini, binlerce yıl büyük ölçüde dinsel buyruklarla düzenlemiş ve meşrulaştırmış insanlık tarihinde bunun kural olduğu söylenebilir. Ancak giderek sekülerleşmiş veya dinsel dogmalarını giderek daha rasyonel hale getirmeye yönelmiş bir yirminci yüzyılda, siyasal hasımlarınızı sözcüğün gerçek anlamıyla Satanist ilan etmek, onları bilinçli ve gizil bir Şeytan tapıncıyla damgalamak pek akıl karı değil.
Toplumsal değişimin hızlandığı, reform taleplerinin arttığı ve daha sonra anti-komünizmin histeri haline aldığı dönemlerde bile her çeşit dini kilise, devrimci yapıları resmen bire bir Satanist yapılar olarak damgalamak yerine, bu tarz suçlamayı daha çok retorik düzeyinde tutmuştur. Sosyalist hareketler karşısındaki anlayış ve tutumlarını, "ateizm", "materyalizm" veya "sosyal mesele" (mülkiyet, adalet, yoksulluk vs.) dolayımları üzerinden anlayabiliriz. Satanizm izini süren hafiyelerin deli saçması komplo teorileri ise marjinal ve gayriresmi kalmıştır. Bu, kendi açılarından da makuldür: Hem teolojik iç tutarlılık korunur hem de tarihsel argümanların detaylarında kaybolup gülünçleşerek itibar kaybından kaçınılmış olunur; sonuçta hasmınızı bir bütün olarak, toplumsal ve doktriner bir bütünlük haliyle karşınıza almış olursunuz.
Şeytan Avcısı Din Şehidi
Richard Wurmbrand (1909-2001) Marx'ı şeytanla irtibatlandırmayı kendine meşgale edinmiş Rumen bir pastör. 1944-1968 arasında Romanya'da inançlarından dolayı gördüğü işkenceleri anlattığı "Tortured for Christ" kitabıyla "hür Batı"da ünlenmiş, hapisten çıktıktan sonra da turladığı ülkelerde anti-komünist propaganda ve faaliyetlerle uğraşmış biri. "Marx ve Şeytan", "Marx Şeytan Mıydı?", "Marx: Karanlığın Peygamberi" gibi birbirinin aynı kitapları birçok dile çevrilmiş; kurduğu "Voice of Martyrs" adlı kuruluş halen etkin ve de ellinci yılları olan bu yıl Wurmbrand'ın Romanya dönemini anlatan bir film çekilip gösterime sokulmuş.
Wurmbrand'a göre, inançlı bir Hristiyan olan genç Marx, ne olduysa artık, sonradan Şeytan'ın kilisesine katılmış. Kanıtları da, Marx'ın 1837'de babasına yazdığı, epey bilinen mektubu; aynı yıl yazdığı bir şiir ve 1839'da yazdığı "Oulanem" adlı bitmemiş oyunu. Marx mektubunda hayatının bir dönüm noktasında olduğunu, eski inançlarının kaybolduğunu, "tüm perdelerin inip kutsallarının kutsalının parçalara ayrıldığını, yerlerini yeni tanrıların aldığını" babasına söylemektedir. Marx burada Berlin Üniversitesi'nde yaptığı yeni okumalardan, çalışmalardan, Kantçı ve Fichteci idealizmden uzaklaşıp, tanrıları/fikirleri yaşadığımız aktüel dünyada aramaya başladığından bahseder. Tabii, Wurmbrand için bunun anlamı Şeytan’la girilen anlaşmadan başka bir şey olamaz! "Invocation of One in Despair" adıyla İngilizceye çevrilmiş şiir de, adı üzerine, elinden herşeyi alınmış ümitsiz birinin Tanrı'dan ve kaderden öcünü alacağından bahseder. Bundan açık küfür olabilir mi? Aynı şekilde Oulanem’de de şeytanın ağzıyla konuşmaktadır. Hem zaten Oulanem, kutsal bir isim olan Emmanuel'in ters çevrimidir. Marx bunu "Sefaletin Felsefesi"ni "Felsefenin Sefaleti"ne çevirerek de yapmıştı. Bu tür ters çevirme işleri Satanistlerin bilindik stilidir, kara büyüsüdür. Hatırlayalım ki Led Zeppelin'in "Stairway to Heaven"'ı tersten dinlenince İblis'in sözleri ortaya çıkar. Peki, Marx'ın odasında bir Zeus büstü bulundurmasına ne demeli?! Sonra kim oğluna "benim küçük şeytanım" diye hitap eder ki? Marx oğlu Edgar'a 1854'te yazdığı mektupta aynen bu tabiri kullanır. Bu, hiçbir dini bütün babanın yapmayacağı uygunsuz bir şeydir.
İşin aslı, Marx, insanoğlunun gelişmesine mani olduğu için dine karşı geliyor değildir. Şeytana bağlı olduğu için dine karşıdır. Ateistler tanrının varlığını inkar ederken, Satanistler onun varlığını bilir fakat ona isyan ederler. Bütün o proletarya ve insanlığın kurtuluşu bir aldatmaca, asıl planı gizleyen bir vitrin görüntüsüdür. Bunu nasıl anlarız? Marx'ın proleterler ve kendi arkadaşları için kullandığı kaba ve aşağılayıcı ifadelere bakın. Birçok ulus için kullandığı ağır hakaretlere bakın: Yahudiler, Slavlar, zenciler ve hatta Almanlar... Ulusların toptan yok olması onun umrunda bile değildir. Tüm bunlar, onun aslında insanları sevmediğini, insanlığın her türlü acıya boğulmasını arzuladığını gösterir: Marx yalnızca cehenneme inanıyordu ve tek derdi mümkün olduğunca daha fazla insanı cehenneme yollamaktı.
Çevresi de bozuktu
Marx'ın çevresi de kendi gibi bozuktur. Engels de tıpkı Marx gibi başta dindar biriyken, Tanrı için güzel şiirler yazan bir gençken yoldan çıkmıştır. Bakunin insanların içindeki şeytanı ortaya çıkarmaktan bahseder. Hakeza, Proudhon İblis'e methiyeler düzmesiyle ünlü bir Masondur. Heinrich Heine şeytana tapan dizeler yazmıştır. Kaldı ki, bunların hepsi bir örnek saç sakal uzatan bir gruptur!
Wurmbrand'a hakkını verelim. Marx ve ardıllarının külliyetlarında geçen her "demonic", "diabolic", “devil”, “devilish”, "evil" ve benzeri sıfatları cımbızla bulup ayıklamakla sistematik bir şekilde uğraştığı belli oluyor. Tabii, pek de şaşırtıcı olmayan şekilde, odağından uzaklaşarak hemen yirminci yüzyıl komünist şeytani pratiklere varıyor. Marksistler şiddeti sırf şiddet için kutsarmış. Marx'tan Che'ye uzanan çizgide nefret ve intikam duygularını körüklemişler. Her mücadelenin somut ve nihai bir talebi varken, yalnız Marksistler "kesintisiz devrim"den söz edermiş; çünkü zalimlermiş. Ahlaksızlığı yaymak, herşeyin mübah olduğunu söylemek Şeytan işiymiş. Darwin gibi Marx da evrende insanın konumunu alaşağı ederek onun ilahi kökenini ve amacını unutturuyormuş. Tam da Şeytanın istediği bir şeymiş bu... Ondokuzuncu yüzyılın üç Charles'ın da (-Karl- Marx, Darwin, Baudelaire) sapkınlığa hizmet etmesi tesadüf olabilir miymiş?!
Wurnbrand yirminci yüzyıl komünizm iblisinin somut düzeyde göstergelerinden de bahsediyor. Rusya ve Doğu Avrupa'da satanist ayinler düzenlendiği, yüksek mevkideki insanların şeytana taptığını, okullarda ve gençlik örgütlerinde çocuklara gizli gizli şeytani kurallar aşılandığını, hapishanelerde dindarların kutsala saygısızlık yapmaya zorlandığını -pek de inandırıcı olmayan delillerle!- anlatıyor. Sonuçta komünizmin kolektif bir şeytan tutulması sonucuna varıyoruz.
Kolayca görüleceği gibi burada figüratif dili, retorik araçları düz anlam olarak anlayan bir hödüklükle karşı karşıyayız; ya da işine öyle geldiği için o şekilde anlatmak isteyen bir art niyetle. Bu zırvalardan bahsetmeye değer görülmeyebilir fakat şu an bile insanların bunları sosyal medyada, çeşitli forumlarda paylaştığını görmek insanı hayrete düşürüyor. Şeytanın, kötülüğün vs. felsefi, siyasi, edebi, dindışı metinlerde kullanımına dair açıklamalar yapmak ve örnekler vermek bile temelde abes ve gereksiz -bunların yaygınlığını ya da illaki Satanizm olmadığını göstermek açısından. Ama biz yine de uzatalım.
“Romantik Satanizm”
Batı medeniyetinde modern dönemde şeytan imgelemini dönüştüren etken Romantik şairler (Byron, Shelley, Blake, Hugo) olmuştu. Dine dayalı Ortaçağ ve Reformist inançlar ile akılcılığa dayalı Aydınlanma inançsızlığı ertesinde, Romantik şairler şeytanı ilk kez olumlu anlamda ele alıyordu. Bu, insan yaratıcılığı üzerine yeni bir çeşit düşünme tarzıydı. Bir anlamda şeytan rehabilite edilmiş, teolojik varlığı sona ererken yeni bir edebi figüre dönüşmüştü. Russell (2001) bu noktada Goethe'nin Faust'unun oynadığı merkezi role de işaret eder. Milton'un "Kayıp Cennet"indeki Hristiyan Şeytanı artık Mephistopheles olmuştu.
Ondokuzuncu yüzyıl radikalleri, "Romantik Satanist"lerin "yüce" şeytan figürünü; otoritenin adil olmayan, kaprisli yönetimine karşı çıkan ve ideallerine bağlı, bireysel özgürlüğü ön planda tutan politik bir figür şeklinde devraldılar. "Devrimciler, İblis'i adil olmayan bir düzene ve ancien regime'le onun kurumları olan kilise, devlet ve aileye karşı başkaldırının simgesi olarak yorumladılar. Yalnızca köktenciler değil, bireyciliği ve girişimci rekabeti erdem olarak kabul eden burjuvalar da istekli olarak bu simge değişimine katıldılar." (s.251)
Şeytan kurtarıcı bir Prometheus idi. Asıl baskıcı, aldatıcı, ikiyüzlü ve kötücül olan Proudhon'un dediği gibi Tanrıydı. Bakunin 1871'de Şeytanı ilk özgür-düşünür olarak nitelendirecekti. George Sand'a göre Şeytan, kaprisli bir Tanrı tarafından haksız biçimde düşürülmüştü. Benzeri şeyleri Flora Tristan'da da görüyoruz. Tristan, ileride okültizmin önemli isimlerinden olacak eşi Alphonse-Louis Constant'a da ilham kaynağı olacaktı. Genç Marx'ın, Engels'in ve diğer sosyalist yazarların, dönemin bu yaygın Romantik temasından etkilenmesinden ve bunun gibi sembolizmler, motifler kullanmalarından daha doğal bir şey olamazdı. Russell (2001:320) şu sonuca varıyor: "Şeytan kavramı ondokuzuncu yüzyılın yazınsal imgeleminde başat bir konumdaydı, ancak yüzyılın ortalarına gelindiğinde Şeytan'a duyulan yazınsal ve sanatsal ilginin azaldığı görülür. Gerek korku unsuru gerekse komedi unsuru olarak Şeytan çekiciliğini tüketmişti." Ayrıca bunun sembolik olduğunu, gerçek Satanizmin oldukça marjinal ve kültürel etkileri açısından da sınırlı olduğunu ekliyor.
Okült sosyalizm
Satanizmi bir kenara bırakalım. Sosyalizm içinde okült, gizemci, ezoterik yönelimler de oldu. Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısındaki sosyalist hareketlerin neredeyse tamamı dini yahut moralist nitelikleri ağır basan karakterdeydi. Ayrıca kendine has ritüellere sahip olan gizli örgütlenmeler yaygındı. Bu ütopik ve romantik zemin, okült pratikler için de uygundu. İşte bu ortamda, yukarıda bahsettiğimiz Constant'ın okültist faaliyetlerini belirtebiliriz. Constant'a on bir ay mahkumiyet getiren 1841 tarihli "Bible de la Liberte" (Özgürlüğün İncili) adlı kitap komünizm, Katolisizm, panteizm, feminizm karışımı bir garip bulamaçtı. Bunda ve ileride yazacağı kitaplarda Lucifer, olumlu anlamda Tanrıyla birleştiriliyordu. Ancak Constant'ın kendini iyice büyüye ve Kabala'ya verdiği 1848 yenilgisi ertesi yıllarda, artık eski radikal çevrelerden koptuğunu ve "küçük" Napolyon'u desteklediğini görüyoruz. Constant ve çevresinin okültizme kaymasında 1850'lerde ortaya çıkan Spiritüel hareketin etkisini de görüyoruz. Bu, 1848 öncesi sosyalistlerin hayal ettiği bir din-bilim sentezi umudunu yeniden canlandırmıştı.
Constant'ın okült anlayışı (Strube, 2016) sosyalist harekette hiçbir zaman merkezi olmadı. Proudhon'un, Blanqui'nin ve giderek daha fazla oranda Marksistlerin materyalizme dayanan sosyalizmi ağırlıklı oldular. Belki, Constant'tan da etkilenmiş 19. yüzyıl sonu Teosofi Cemiyeti içinde bulunan birkaç sosyalistten de bahsetmek gerekir. İngiltere'de Çartist hareket ile daha sonraki sosyalistler arasında geçişte bağlantılardan biri de Spiritüel hareket olmuştu. Yüzyıl sonunda da Teosofi hareketinin mistisizmi ile romantik devrimcilik arasında, özellikle entelektüel çevrelerde, şair ve yazarlar arasında geçişkenlikler görülüyordu: William Morris, W.B. Yeats, Edward Bellamy gibi (Beaumont, 2012).
Sosyalistlerin ve Marx'ın şeytana taptıkları suçlaması hangi "kanıtlar"la etkisizleştirir bilemiyorum; şeytani motiflerinin ne bağlamda sıklıkla kullanıldığı işaret edebiliriz sanırım. Ayrıca sosyalizmin, insanlığın evrensel kardeşliğinin kimi zaman dini, kim zaman gizemci, mistik terimlerle, motiflerle dillendirildiğini de gösterebiliriz. Ama sanmıyorum ki düz anlamla mecazi anlamları ayırt etmek istemeyen hödüklük ve kötülükle başadebiliriz ne de Flaubert'in zamanında olduğu gibi bugün de twitter'dan öğrendiği komplo teorilerine ilk elden sarılan "bilgi" akışının hızına yetişebiliriz.
Başvurulan Kaynaklar:
Richard Wurmbrand (1986) Marx: Prophet of Darkness, Marshall Pickering, London
Jeffrey Burton Russell (2001) Mephistopheles: Modern Dünyada Şeytan, Kabalcı Y.
Ruben van Luijk (2016) Children of Lucifer: The Origins of Modern Religious Satanism, Oxford U.P.
M. Beaumont (2012) "Socialism and Occultism at the Fin de Siècle: Elective Affinities" T. Kontou & S. Willburn (eds.) The Ashgate Research Companion to Nineteenth-Century Spiritualism and the Occult, Ashgate, Surrey
J. Strube (2016) " Socialist religion and the emergence of occultism: a genealogical approach to socialism and secularization in 19th-century France" Religion, (Ayrıca makalenin kısa bir özeti için: https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2017/11/23/sosyalizm-dini-nasil-modernlestirdi/


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder