
Uzaylarının, UFO’ların varlığına inanan, onların dünyaya
gelişleri için hazırlanan; nükleer bir savaşın kaçınılmaz hatta arzulanır
olduğunu düşünen; yunusların akıllı hayvanlar olduğuna söyleyip iletişim
kurulabileceğini inanan, su-altı doğum vb. yöntemlerle insan kabiliyetlerini
arttırılacağı gibi şeyleri savunan Troçkistler… 2016’dan beri internetin en
popüler meme’lerinden biri haline
gelen Posadistler. Öyle ki, çoktan sönüp gitmiş ve unutulmuş bir politik sekt,
Troçkizm denilince akla ilk gelen şey halini aldı. Çoğu kullanımda,
Posadistler, megaloman liderlerine gözü kapalı itaat eden, kafası yıkanmış bir
grup zırdeli olarak modası geçmiş bir ideolojinin kaçınılmaz sonu olarak
resmediliyor. Komünizm-karşıtı motivasyonun oldukça belli olduğu bu kullanım
aslında bir dönem bazı ülkelerde belli bir güce ulaşmış bu gruba, onların
geçmişte inanarak, büyük özverilerle hareket için çalışmış, bu uğurda türlü
zorluklar yaşamış üyelerine haksızlık ediyor. Tali konularından biri olan
dünya-dışı yaşam meselesini sanki grubun öncelikli meselesi gibiymiş gibi
resmediyor. Bir dönem Mao ve Che gibi liderlerin de üzerinde durduğu nükleer
savaş olasılığını, bu grup sanki gözü dönmüşçesine arzuluyormuş gibi gösteriliyor.
Oysa onlar, objektif bir siyasal-tarihsel çıkarım yaptıklarını düşünüp ona göre
hareket ettiklerine inanıyorlardı. Kaçınılmaz nükleer felaket, mutlaka
sosyalizmin küresel çapta kurulmasına yol açmalıydı. Şimdi ise, soğuk savaş
yıllarının gerilimini unutmuş bir nesil, yakın dönemli de olsa o yılların bir
ideolojiye adanmışlığını, tarihsel “iyimserliğini” anlamlandıramıyor.

A.M. Gittlitz’in “I
Want to Believe: Posadism, UFOs, and Apocalypse Communism” (Londra: Pluto
Press, 2020) kitabı bahsedilen çarpıklığa karşı çıkan, Posadist hareket üzerine
yapılmış mükemmel bir çalışma. Gittlitz, hem Troçkist hareketinin siyasal
yönünü ayrıntılı olarak araştırmış hem de komünizmle kozmist anlayışın kesişme
noktalarına (A. Bogdanov, 1920’lerde Sovyet avangard kozmizmi gibi) değinmiş.
İşin bu ikinci kısmını dışarıda bırakıp daha çok ilk kısmını, siyasal boyutunu
kitapta anlatıldığı şekilde özetlemek istedim.
*
J. Posadas takma adını kullanan Homero Cristalli, İtalyan
göçmeni yoksul ve kalabalık bir ailenin çocuğu olarak 1912’de Buenos Aires’de
doğdu. Babası anarşistti, genç Posadas da siyasete Sosyalist Parti’de başladı.
İspanya İç Savaşı’nın yaşandığı yıllarda, Arjantinli Troçkist çevrelerle
tanıştı. Bunlar daha çok entelektüel ve bohem, küçük burjuva kesimdendi.
Posadas ise yoksulluk içinde, çeşitli geçici işlere girerek geçinmeye çalışan,
bir ara profesyonel futbol oynamış, sendikacılıkta deneyimli bir işçi sınıfı
mensubuydu.
Posadas’ın ilk dahil olduğu Troçkist çevre, toplamda 11
kişilik, “Grupo Cuarta Internacional”
idi. Peronist hareketinin yükseldiği koşullarda, onu diğer sosyalist ve
komünistlerin yaptığı gibi faşist bir hareket olarak değil, Bonapartist
karakterli bir rejim olarak değerlendiriyorlardı. Arjantin’de işçi sınıfının
Peronizme kaymasıyla, solun bu harekete düşmanca yaklaşamayacağını söylüyorlardı.
Bu nedenle, savaş sonrasında Peronist “İşçi Partisi”ni desteklediler. (Bir
diğer Troçkist N. Moreno ise bu sırada Peron karşıtıydı).
Uluslararası Sekretarya, Arjantin’deki iki Troçkist grubu
(Moreno ve Posadas) birleştirmeye çalıştı. Grupların arasındaki fark, politik
olmaktan çok, kişisel özellik farklılıkları ve rekabet gibi duruyordu. Moreno
daha entelektüelken Posadas teorik meselelerde pek parlak sayılmayacak örgütçü
yönleri olan bir kişiydi. Kitaptaki komik anekdotlardan birine göre, Moreno Kapital’in
üç cildini de okuduğunu söylediğinde, altta kalmak istemeyen Posadas kendisinin
altı cildini de okuduğunu söylemişti (s.53).
1948’de 4. Enternasyonal’in 2. Dünya Kongresi’ne ikisi
birlikte çağrıldı. Kongrede ikisine birleşip Latin Amerika Bürosu’nun kurulması
görevi verildi. Aslında Posadas’ın işçici ve popülist tarafı Uluslararası
Sekretarya’ya politik olarak daha yakındı. Posadas ve Uruguaylı Alberto Sendic
resmen Arjantin seksiyonu olarak kabul edilip, Montevideo’daki Latin Amerika
Bürosu’nun başına da ikisi geçirildi. İkisine de Enternasyonal’in merkez
komitesinde oy hakkı verildi. Moreno bu durumu kabul ederek, başında bulunduğu
grubu listesini Posadas’a devretti (Bir fikir vermesi açısından, 120 kişilik
bir liste olduğu söyleniyor.)
Böylece Posadas, tüm Latin Amerika seksiyonlarının
yönetimini almış oldu. Bunlar içinde Bolivya’da, yaklaşık 1.000 üyesi olan
fakat sendikalarda (COB) hayli etkili olan POR en önemlisiydi. Arjantin’deki
seksiyonun adı da “Partido Obrero
Revolucionario (Trotskista)” POR(T) olarak değiştirildi (jenerik bir isim
olarak diğer seksiyonlarda da kullanılacak). Peronistler içinde çalışılmaya
başlandı.
Troçkistler arasındaki 1953 küresel ayrışmasında Moreno,
Posadas-Pablo çizgisinin “sızma” stratejisini (örneğin Bolivya’da MNR’ye ve
Arjantin’de Peronistlere) Troçkizme ihanet olarak mahkum etti. Ayrılarak kendi
Latin Amerika Sekretaryasını oluşturdu. Posadas ise M. Pablo’nun sadık bir
takipçisiydi. Fakat zaman zaman yanlış politik tutumlar alabiliyordu. Bunları
da gelen uyarılar sonucu değiştiriyordu. Örneğin Kuzey’e karşı Güney Kore’yi
desteklemişti. Küba’da Batista’ya karşı savaşan Castro’yu ilk başta suçlamıştı.
Hatta 1955’te Arjantin ordusu Peron’u devirip ülkeden kaçmaya zorladığında
Posadas bunu desteklemişti -Moreno bile karşı çıkmıştı buna.
Pablo, Cezayir bağımsızlık mücadelesi için silah ve diğer
lojistik malzeme temini için çalışırken yakalanıp cezaevine girdiği sırada, 4.
Enternasyonalin başındaki E. Mandel ve P. Frank, 1953’te ayrılan Amerikan SWP
ve diğerleriyle birleşme adımları atmaya başlamıştı. Posadas, bu adımlara
itiraz eden Pablo’yu destekledi. Uzun yıllardır rakibi olan Moreno çevresiyle
yeniden birleşmeye karşı çıkıyordu. 1961’deki 6. Dünya Kongre’sinde Latin
Amerika Bürosu olarak ağırlığını koymaya çalıştı. Hareket merkezi Avrupa dışına
taşınmasını savunuyordu, çünkü mücadelenin merkezi Güney’e kaymıştı. Avrupa
merkeziyle kavgası, 1962 Nisan’ında Montevideo’da kendi Olağanüstü
Enternasyonal Kongresi’ni toplamasıyla sonuçlandı. Daha sonra da “Posadist 4.
Enternasyonal” kuruldu. Latin Amerika’daki seksiyonların büyük kısmını zaten
devralan örgüt, kısa sürede Fransa, Belçika, İtalya ve İngiltere’de Posadist
partilerini kurdu. Hatta illegalite koşullarında İspanya ve Yunanistan’da da
örgütlendiler.

Posadas bu dönemde daha ateşli bir devrimci söylem
kullanıyordu. Anti-kolonyal mücadeleden beslenen bir iyimserlik ve devrimler
anının yakın bir gelecekte olacağına dair büyük bir inanç vardı. Hatta bu
nedenle, nükleer bir savaşın bu yolu kısaltabileceği düşüncesi
dillendiriliyordu. Bunu garipseyenleri, daha pasifist olanları korkaklıkla
suçluyordu. Örneğin, E. Mandel “termonükleer bir savaşa inancı olmayan bir
korkak”tı (s.82). Olası bir nükleer savaşta, militanların nasıl davranması
gerektiğine dair kılavuzlar hazırlanmıştı: “Derhal hijyen sağlanmalı, pislik ve
dışkılardan suyu arındırmalı. En önemlisi de, mantar bulutları dağıldığında
hemen önderlikle temas kurulmalı.”
Bu dönemdeki radikal söylemleri, eylemlere de yansıdı.
Küba’da devrim esnasında ve ertesinde açık olarak çalışan ve belirli bir
etkileme gücüne sahip Posadistler, sonradan Sovyetik PSP’nin baskısıyla
yasaklandı. Yayınları engellendi ve üyeleri mahkum edildi. İlk başta Troçkist
provokatörlükten bahseden Che Guevara, sonraları, nükleer bir savaşa yol açacak
bile olsa devrimci mücadelenin sürdürülmesinden bahsedecekti. Cezayir’den kısa
bir süre için geri döndüğü Küba’da içerideki Troçkistleri ziyaret etmişti. Gizli
olarak ülkeden ayrıldıktan sonra, bu mahkumların salıverilmesini de sağlamıştı.
Faaliyetlerine son verme karşılığında salıverildiler. Posadas ise Che’nin
Castro tarafından öldürüldüğü iddiasını uzun zaman tekrarladı. Castro isim de
vererek Posadas’ın iddialarına cevap vermişti.
Küba haricinde, Guatemala’da Posadas birkaç gerilla liderini
hareketin saflarına katmayı başarmıştı. Hatta bizzat kendisi ormandaki üssü
ziyaret etmişti. Ancak Castrocular, Troçkist sızmayı 1964 sonunda tamamen
tasfiye ettiler. Brezilya’da 1964 darbesi öncesi, tarım işçilerinin
örgütlenmesinde Posadist militanlar önemli rol oynamıştı.
1968’e doğru gelinen birkaç yıl içinde Posadistlerin
etkisinin bariz şekilde azaldığını görüyoruz. Latin Amerika seksiyonları eski
güçlerini kaydediyor, yönetim şekline karşı itirazlarla ayrılıklar/ihraçlar
yaşanıyordu. Avrupa seksiyonları zaten miniskül gruplardı. Örneğin, Birleşik
Sekretarya’nın Fransa seksiyonu, Alain Krivine liderliğinde binlerce kişiyi
harekete geçirebiliyorken, Posadistler etkisiz bir gruptu. Talihsizlikleri, tüm
dünyada 1968’e giderken devrimci bir dalga yaşanırken, Posadistlerin uzaylılara
inanan bir acayip “sekt” olarak gündeme düşmesiydi. Bunun da nedeni 1967
kongrelerinde UFO meselesinin ele alınmasıydı. Aslında konuyu gündeme taşıyan Posadas’ın
Dante Minazzoli isimli yardımcısıydı. Dünya-dışı akıllı varlıkların olabildi,
bunlar muhtemelen dünyayı ziyaret ediyorlardı. Posadas’ın da kabul ettiği bu
olasılığa göre, asıl önemli görev, gelecekteki tanışma öncesinde, günümüz
dünyasının sorunlarını çözmekti. Tartışmaların yayınlanmasıyla Posadistler, ilkin
diğer Troçkist grupların diline düşüp dalga konusu yapıldı. Fırsatı kaçırmayan
Latin Amerika sağcı iktidarları ve basını da bunu kendi lehlerine kullandı.
1968 yılında Posadas’ın gündeme gelişinin bir diğer nedeni,
Montevideo’daki örgüt evine yapılan baskındı. Posadas’ın da aralarında
bulunduğu, farklı ülkelerden toplam 26 militan, üç saatlik kuşatma sonrası,
evdeki belgeleri yaktıktan sonra teslim oldular. Polisler Posadas’ın kim olduğunu
bilmiyormuş gibi yaptılar. Aslında evi, Posadas’ın yardımcısı Alberto Sendic’in
kardeşi, Tupamaros kurucularından Raul Sendic bağlantısı nedeniyle basmışlardı.
Posadas ve arkadaşları tutuklu kaldığı müddetçe, serbest bırakılmaları için
uluslararası bir kampanya düzenlendi. İngiliz seksiyonu, tutuklular için ünlü
filozof B. Russell’ın desteğini bile sağlamıştı. Kendisini çok daha kötü
şartların bekleyeceği Arjantin’e iadeyi reddeden Posadas için ülke aranmaya
başlandı. Şili başkanı ile o sırada senatör olan S. Allende’nin devreye
girmesiyle Santiago’ya uçuruldu. Fakat polisler orada uçağı sarınca, uçağın
Fransız pilotları onu Fransa’ya götürmeye çalıştı. İstenmeyen adam olduğu
Brezilya, uçağa yakıt ikmali yapılmasına izin vermeyince tekrar Montevideo’ya
dönmek zorunda kaldılar. En sonunda, İtalyan soyundan oldukları için, İtalya
Komünist Partisi (PCI) sayesinde Roma’ya uçabildi.
Posadas, İtalya’da PCI ile bağ kurmaya, onları etkilemeye
çalıştı. Onlar vasıtasıyla SBKP ile dahi iletişime geçildi. Alberto Sendic,
Moskova’ya davet aldı. Orada SBKP Merkez Komite Enternasyonal Departmanı başı
B. Ponomarev’le bir görüşme gerçekleştirildi. Posadas bu görüşmeyi, Sovyetlerin
kendisini ciddiye aldığı şeklinde yorumlayacaktı. Oysa ki, Ponomarev Troçkizmin
her türünü anti-komünistlik olarak gören, klasik bir Sovyet ideologuydu.
Posadas Avrupa’da, sürgündeki Latin Amerikalılara oldukça
cömert yardımlar yapan zengin donörler buldu. Zengin aileler ve sanatçı
çevrelerinden alınan paralar Posadas’ı bu yıllarda yoksulluktan epey bir
uzaklaştırmıştı. Roma’da bir villaya taşınıldı; yardımcıları için ayrı bir
komünal ev ayarlandı. Fakat 1970’lerle birlikte, artık kendisi için siyasal bir
aktör olma hedefinden çok, “geleceğin komünist bilincini oluşturmaya ve
taşımaya” yönelik bir faaliyet tanımı yapan bir sekt haline gelmişlerdi. Bu, tam
da küçük bir sektin kendi varoluşunu rasyonalize etmesiydi. Posadas da son
yaşlılık yıllarında artık kendini daha “kozmik”, daha felsefi ya da pedagojik
konulara vermişti. Kitapta anlatılanlara bakılırsa; önceki dönemlerde
yasaklanan seksten, artık yaratıcılığın gelişimine katkısı olduğu için olumlu olarak
bahsediliyordu. Posadas, çevresindeki genç kadın militanlarla beraber oluyor,
onları diğer erkeklerden kıskandığı için paranoyaklaşıyor ve herkesi kendisini
aldatmakla suçluyordu. Siyaseten etkisizleştiği ve klasik bir sekt-içi lider
kültü sonuçlarının yaşandığı bu son yıllarına ait kişisel
entrikaları/suçlamaları/psikolojik tahlilleri detaylandırmamız gerekmez.
Posadas Mayıs 1981’de Roma’da vefat etti. Kendisinin yerini
almaya tek aday, üzerine titrediği, 6 yaşındaki kızıydı. Haliyle ikinci bir
isim de çıkmadı. Seksiyonlar uzunca bir süre faaliyetlerine devam ettiler.
Latin Amerika’da diktatörlüklerin son bulmasıyla tekrar yasal siyasal alana
çıktılar. 1986’da oğlu Leon Cristalli, Enternasyonal’in başına geçti. Çeşitli
ülkelerde kendini Posadist olarak görenler olsa da, şu anda kayda değer tek
örgütlülük, Frente Amplio içinde
çalıştıkları Uruguay.
*
Hareketi geriye yönelik değerlendirdiğimizde göze çarpan
birkaç özelliği var. Bunların en başında, lider etrafında toplanmış sekt halini
almış olmaları geliyor. Posadas’ın pek teorik ve retorik meziyeti olmamasına
rağmen bir lider karizması geliştirmesi ilginç; ama diğer bu tür sekt deneyimlerini
düşündüğümüzde pek de sıradışı gözükmüyor. Bürokrasi eleştirisiyle demokratik
merkeziyetçiliği uygulamakta titiz olmaya çalışan diğer Troçkist grupların
aksine, her düzeyde tüm kararların merkezinde Posadas vardı. Kendisi her şeyin
odağında olduğu gibi, karısı yönetici, yirmili yaşlarındaki bir kızı Latin
Amerika Bürosu başında, oğlu Peru seksiyonunu yönetiyordu, damadı da Brezilya
vs. 1967’den itibaren kendileri için yayınlarında ve örgütlerinde “Posadizm”
kelimesini kullanmayı normal karşılamışlardı.
Parti kadroları için sıkı kurallar bulunuyordu. İçkiye hoş
bakılmıyor; evlilik dışı ve üreme amacı dışında seks de onaylanmıyordu. Çocuk
doğurmak parti iznine bağlıydı, çünkü verilecek görevleri aksatabilirdi. Kürtaj
yasaktı. Posadas, evli çiftleri uzun süreli görevlerle birbirininden ayırarak,
sekse harcayacakları enerjinin devrimci coşkuda tüketilmesini istiyordu (s.84).
Eşcinsellik de yasaktı. Partililerin vejeteryanlığına bile karışılıyordu.
Posadas’ın dünyayı anlamada öne çıkan bir özelliği, realiteden
uzaklaşması ve giderek dünyayı kendi etrafında dönüyor sanması. Kendi gücü ve
etkisini abartma da aslında tipik bir durum. Örneğin Sovyetlerin veya
Çinlilerin politika değişikliklerini sanki Posadistlerden etkilenmişler gibi
yorumluyordu… Ayrıca, çoğu gelişmeyi, sosyalizme götüren yolun önünü açacak
adımlar olarak yorumlamıştı. Bu nedenle olmayacak kişi ve gruplarla yakınlaşma
yolu aramaktan geri kalmıyordu (Kaddafi, Esad, Saddam gibi). Büyük yenilgileri
bile sanki mücadelenin önünü açacak, uğurlu olaylar gibi düşünüyordu.
Kendisini diğer Troçkistlerden ayıran bir özelliğine de son
olarak değinmek gerek. Onlardan farklı olarak “işçi devleti” kategorisini
oldukça geniş kullanıyordu. Örneğin Suriye, Irak, Mısır, Mali, Gine gibi
devletler de buna dahil ediliyordu. Sovyetler yıkıldıktan sonra bile Rusya’yı
işçi devleti kategorisinde değerlendirdiklerini not edelim. Buna paralel
olarak, Sovyetler ve Doğu Bloku ülkelerine fazla hasmane bir tavır
takınmamışlardı. E. Mandel ekibi, Dubçek yönetimini bürokratik yozlaşmasının
durdurulması adına bir fırsat olarak görmüşken, Posadas Sovyetlerin
müdahalesini doğru bularak desteklemişti. İşçi devletlerinin zayıflatılıp
yıkılmasının önüne geçtiği için Brejnev’i kutlamıştı. Yine örneğin, 1969’da
Bolivya POR(T) Sovyet büyükelçiliğine kutlama mesajı yollamıştı: “Sovyet
halklarını kutluyoruz. Soyuz ve Interkosmos 1’in başarısını selamlıyoruz.
Yankee emperyalizminin, SSCB ve diğer işçi devletlerine karşı-devrimci
hazırlığına en uygun cevabı oluşturuyor” deniliyordu[i].

Posadistler, kitlelerden uzak kalan, izole olmayı seçen bir
siyasal örgütün giderek sektleşmesinin klasik örneklerinden birini oluşturuyor.
Yalnız yazar Gittlitz’in vurguladığı önemli bir nokta var. Bu insanlarda
şimdiki sinik nesle yabancı gelecek, naif görülecek bir inanç ve iyimserlik
vardı. Mücadelelerini geleceğe dair güçlü bu inançla yürütüyorlardı. Troçki’nin
1901’de gençken yazdığı, aşağıdaki kısa yazısındaki inanç. Yazı içindeki
“yirminci yüzyılı”, “yirmi birinci yüzyıl” yapsak pek değişmeyecek…
“Dum spiro
spero![ii]
Eğer ben göksel cisimlerden biri olsaydım, toz ve pislikten yapılan bu zavallı
yuvarlağa hiç yaklaşmadan
uzaktan bakardım... İyiyi de kötüyü de aydınlatırdım... Ama ben insanım… Sana,
ey bilimi heyecansızca ve soğukkanlılıkla kemiren ölümsüzlüğün muhasebecisi,
sana söylüyorum, zaman dengesinde yalnızca ufacık bir an gibi gelen dünya
tarihi benim için her şeydir!
Soluk aldığım sürece gelecek için savaşacağım.
O öyle bir gelecektir ki orada, sağlam ve güzel insan, tarihin akışını kendi eline alacak ve onu
güzelin, neşenin ve mutluluğun
sınırsız ufuklarına götürecek!...
On dokuzuncu yüzyıl iyimserin umutlarını birçok
bakımlardan gerçekleştirmiş,
birçok bakımlardan boşa
çıkarmıştır... Umutlarından
birçoğunu yirminci yüzyıla aktarmaya zorlamıştır. İyimser korkunç bir gerçekle karşılaştığı zaman
şöyle bağırmıştır: Yirminci yüzyılın eşiğinde nasıl olur bunlar! Uyumlu
gelecek umudunun gerçekleşmesi
yirminci yüzyıla kalmıştır.
Ve şimdi işte
o yüzyıl geldi! Daha başlangıçta
ne getiriyor bize? Fransa'da ırk kininin zehirli köpükleri; Avusturya'da ulusal
çatışma... Güney Afrika'da bir
tarafından öldürülmekte olan küçücük bir halkın can çekişmeleri, "özgürlük" alanında ise iktidarı kazanan
açgözlü milliyetçilerin zafer türküleri; Doğuda dramatik
"komplikasyonlar", İtalya'da, Bulgaristan'da, Romanya'da aç halk
yığınlarının isyanları... Kin ve ölüm, açlık ve kan...
Yeni yüzyıl, bu dev konuk, daha gelir gelmez
iyimseri tam bir kötümserliğe ve kendisini yok etmeye sürüklüyor gibi.
- Ütopyaya ölüm! İnanca ölüm! Sevgiye ölüm! Umuda
ölüm! İşte yirminci yüzyılın
yaylım ateşi, top salvoları
bunlar.
- Teslim ol, romantik hayalci. Ben geldim. Uzun
zamandır beklediğin yirminci yüzyıl,
beklediğin "gelecek".
- Hayır, diye cevap veriyor atılgan iyimser, sen, sen
yalnızca bugünsün.”[iii]
[i] R.J. Alexander, International Trotskyism: 1929-1985 A Documented Analysis of the Movement,
Durham: Duke University Press, 1991, s.124
[ii] “Nefes
aldığım müddetçe umut vardır”
[iii] L. Troçki “İyimserlik ve Kötümser Üzerine”
(1901). I. Deutscher, Troçki: Silahlı
Sosyalist Cilt:1, çeviren: Rasih Güran, İstanbul: Ağaoğlu Yayınevi, 1969,
s.75-76