Toby Abse
21 Ocak 2021, İtalya Komünist Partisi’nin (tam adıyla Partito Comunista d’Italia -PCd’I) kuruluşunun yüzüncü yılına işaret ediyordu. [Stalin’in Komintern’i feshettiği 1943’ten beri İtalyan Komünist Partisi (Partito Comunista Italiano -PCI) olarak bilinecekti.]
Yüzüncü yıldönümü İtalyan medyasında, TV belgeselleri ve radyo yayınları yanı sıra çok sayıda gazete ve dergi makalesi ile nispeten geniş olarak yer aldı. Ayrıca bu nedenle çok sayıda kitap yayınlandı ya da yeniden basıldı. Fakat, devam eden Covid-19 salgını, websiteleri, Facebook sayfaları ve Zoom görüşmeleri haricinde, olayı fiziksel mekanlarda kutlama girişimlerine çok ciddi sınırlamalar getirdi.
Kabul edelim ki, böyle kutlamalar yapılabilmiş olsaydı bile; bir zamanlar milyonlarca üyesi olan ve hatta 1984 Avrupa seçimlerinde birinci olmuş bir partinin kutlamaları, acınacak derecede küçük olacaktı. Zaten PCI, yaklaşık 30 yıl önce, delegelerinin çoğunluğunun Partito Democratico della Sinistra (PDS) kurmak için oy kullandığı Şubat 1991 Rimini kongresinde feshedilmişti (2). PCI geleneğinin varisi olma gururunu taşıyan Partito della Rifondazione Comunista (PRC) ise, onunla karşılaştırıldığında acınacak denli zayıf.
PCd’I, İtalya Sosyalist Partisi’nin (Partito Socialista Italiano -PSI) 17. kongresinden ayrılan komünist fraksiyon tarafından kuruldu. Bu ayrılık, Filippo Turati’nin reformist kanadının ihracı ve parti isminin PSI’den PCd’I olarak değiştirilmesi isteminin, altı günlük yoğun tartışmaların ardından kongrede reddedilmesiyle doğmuştu. Oysa kongre delegelerinin çoğunluğu, Turati’nin küçük reformist akımına değil, Maksimalist akıma, yani sosyalist devrime açıkça bağlı olan ve kendini İkinci Enternasyonal’den çok Komintern’e yakın bulan akıma mensuptu. Komünistlerin Maksimalistleri kazanmalarındaki başarısızlıkları, 1920 sonlarında Tours’da Fransız sosyalistlerinin (SFIO) kongresinde delegelerin çoğunluğunun yeni Fransız Komünist Partisi’ne (PCF) katılmayı kabul etmesiyle belirgin bir zıtlık içindeydi.
Günümüzde, PCd’I’nın kurulduğu Teatro San Marco’dan yalnızca, üzerinde olaya dair bir plaketin asılı olduğu dış cephe duvarı kalmış. Bu yüzden, yıldönümünü kutlamak isteyenlerin toplandığı yer buradaki sokak oldu. Neyse ki, o gün Livorno’nun da bulunduğu Toskana bölgesi sarı bölge kapsamındaydı (Covid ile ilgili kısıtlamalar, kırmızı veya turuncu bölgelerden daha azdı), böylece dışarıdan olmasa da bölgeden insanların, isterlerse fazla sıkıntı yaşamadan bir araya gelmeleri mümkün olabildi. Şanslarına yağmur da yağmıyordu (21 Ocak 1921’de komünistlerin San Marco’ya şemdiyeler altında Enternasyonal söyleyerek yürüdükleri günün tersine).
Saat 11 gibi geldiğimde, kızıl bayraklarıyla yaklaşık 200 civarı kişi vardı; çoğunlukla PRC üye ve destekçileri, liderleri Maurizio Acerbo’yu, ana konuşmayı yapması için bekliyordu. Fakat oradaki tek komünist örgüt onlar değildi. Armando Cossutta (1926-2015) ve onun Partito dei Comunisti Italiani (PdCI) izleyicileri de oradaydı; şimdi kendilerine Partito Comunista Italiano (PCI) diyorlar.
İki parti arası ilişkiler pek iyi olmasa da, ulusal burjuva basınındaki anlatımların aksine, PCI ile eski yoldaşları PRC arasında karşılıklı bir slogan yarışı duymadım(3). PRC’yi provoke edenler daha ziyade, CARC, uzun ismiyle Partito dei Comitati di Appoggio alla Resistanza-per-il-Comunismo üyesi Stalinist/Maoistleriydi. Üzerinde tartışma olamayacak “Bandiera Rossa” söylenmesi ve aynı şekilde herkesin uzlaştığı “Viva Marx! Viva Lenin!” sloganlarına, daha sertçe “Viva Giuseppe Stalin”, “Viva Mao Tse Tung” sloganlarını ekliyorlardı. Bu rutine ikinci kez başladıklarında, bir PRC üyesi spontane halde oldukça yüksek sesle “Luxemburg!” diye haykırsa da, gerisi gelmedi -en azından benim olara bulunduğum sürede.
Çatışma
Ben ayrıldıktan sonra, Marco Rizzo’nun lideri olduğu Partito Comunista (PC) ile, duvara çelenk bırakmaya gelmiş ufak bir yerel Partito Democratico (PD) delegasyonu arasında daha ciddi bir tartışma oldu. PC üyeleri, PD milletvekillerinin desteklediği ve Nazizm ile komünizmi eşitleyen Avrupa Parlamentosu kararına atıfta bulunan büyük bir pankart tutuyorlardı ve partinin Livorno sekreteri Lenny Bottai, PD üyelerine partiyi (yani orijinal komünist partisini) kendilerinin feshettiğini belirterek, sertçe onlardan ayrılmalarını istedi (4). Öğleden sonra, ulusal liderliğini Sağlık Bakanı Roberto Speranza’nın yaptığı sol sosyal demokrat Movimento dei Democratici e Progressisti (MDP) yerel üyeleri kısa bir süre göründüler, fakat bu, belki de Speranza’nın İtalya’nın en popüler siyasi figürlerinden birisi olması nedeniyle, pek tepkiye yol açmadı.
Bir Republica gazetecisinin, Lotta Communista gazetesinin satıldığına dair haberine karşın, Lotta Communista destekçilerinin, Amadeo Bordiga’nın 1921’de PCd’I kuruluşunda oynadığı önemli rolü kutlamak için orada olduklarına şüphe ile yaklaşma yanlısıyım. Herhangi bir Troçkist örgütün de bir emaresi yoktu; ne Dördüncü Enternasyonal’e bağlı Sinistra Anticapitalista, ne de daha radikal Troçkistlerden Marco Fernando’nun Partito Comunista dei Lavoratori.
Acerbo’nun gösterideki konuşması, büyük ölçüde, yüzüncü yılında burjuva basınında partiye yapılan saldırılara karşı bir savunmaydı. Direniş sırasında öldürülenlerin çoğunluğunun, faşist rejim sırasında tutuklu siyasilerin çoğunluğunun komünistler olduğunu; komünistlerin, özellikle Umberto Terrancini’nin, 1948 anayasasının hazırlanmasında kilit rol oynadığını vurguladı. Bu da kendini, cumhuriyetin emek üzerine kurulmasında, sağlık ve eğitim için evrensel haklarda, İtalya’nın saldırgan dış savaşlara girmesinin yasaklanmasında belli ediyordu.
Acerbo, Rifondazione 1991’de kurulduğunda, PCI’nin tasfiyesini kabul etmeyen herkesi ve Democrazia Proletaria gibi “yeni sol” grupları bünyesine katmış olduğunu vurgulayarak komünist birlik çağrısında bulundu. Haklı olarak; PRC’den daha iyi, daha katıksız, kitlesel komünist partiler kurabileceklerini iddia ederek partiden ayrılanların tamamen başarısız olduklarını ve tek yaptıkları şeyin komünist hareketi bir bütün halde zayıflatmak olduğunu belirtti. Dahası, PRC’nin şu anki haliyle, çok küçük bir parti olduğunu dürüstçe kabul etmekle, İngiltere ve İtalya’daki birçok aşırı sol grup için tipik olan böbürlenmeden kaçındı.
Ufak ideolojik farklılıkları fetişleştirmenin bir anlamı olmadığını, en önemli görevin işçi sınıfı ve tüm ezilenleri, ana düşman olan neoliberal kapitalizme karşı savunmak için birlikte çalışmak olduğunu vurguladı. Bir diğer önemli vurgusu da, yüzüncü yıldönümünde burjuva polemiklerinde “reformist” teriminin sürekli olarak kötüye kullanılmasıydı. Şimdi bu etiketi kullananlar, ne Filippo Turati’nin 1921’de yaptığı gibi sosyalizme bir seri reform neticesinde erişebileceğini inananlar ne de aslında işçi sınıfının konumunu iyileştirebilecek reformlara inananlardı. Bunlar aslında küreselleşmiş neoliberal kapitalizmin müdafiliğini yapanlardı.
21 Ocak akşamı PRC, Facebook sayfası üzerinden online bir konferans düzenledi. Tarihsel konularda üzerinde parti çizgisini empoze etmek gibi bir girişim olmadı. PCI’nin geçmişine, özellikle kadınlara ve kadın sorunlarına dair konularda, birçok eleştiri getirildi. Acerbo’nun son konuşmasından önceki konuşmacı 90 yaşındaki Luciana Castellina oldu. Kendisi 1969’da partiden ihraç edilen grubun liderlerinden biriydi ve halen kendine özgü, günlük komünist Il Manifesto’da düzenli olarak yazmayı sürdürüyordu. 1991-1996 arası PRC üyesi olsa da yeniden partiye katılmamıştı. Farklı görüşlerin ifade edilmesine izin verilmesine yönelik bu isteklilik, PRC’nin komünistlerin birliğini savunmasının bir retorik olmadığını gösteriyor.
Cossutta’nın PCI ve Rizzo’nun PC’si de aynı akşam rakip Facebook etkinlikleri düzenledi, fakat bildiğim kadarıyla, konuşmacılarının hepsi kendi örgütlerinin ileri gelenleriydi. Klasik sekter çizgiyi sürdürerek, 1921-91 PCI’nin tek gerçek mirasçılarının kendilerinin olduğunu öne sürüyorlardı.
(1) Kaynak:
https://weeklyworker.co.uk/worker/1332/disputed-heritage/
[Birçok ülkede olduğu gibi, İtalyan komünistleri de bağımsız siyasal
örgütlenmenin yüzüncü yıldönümünü kutluyor, geçmişi değerlendiriyor. İtalyan
komünist Partisi’nin 1991’de kendini feshetmesinden itibaren onun mirasını
sahiplenen farklı örgütler oldu. Geçen 30 yıllık süre,
bölünmelerle/birleşmelerle bu mirasın tüketilmesiyle neticelendi. PRC daha ön
plandaydı. Diğer göze çarpan yapı da “İtalyan Solu” ismiyle devam ediyor. Yakın
zamanda kurulan PC ise Yunanistan Komünist Partisi çevresindeki akıma yakın
duruyor. –kısaltarak çeviren: Hasan Keser]
(2) PDS
daha sonra Democratici di Sinistra
(DS) haline geldi. 2007’de Hristiyan demokratların sol kanadının kalıntılarıyla
birleşerek Partito Democratico (PD)
oluşturuldu. Parti sonunda kendini Avrupa Parlamentosu’ndaki sosyalist ve
sosyal demokratlarla eşleştirse de, partinin Amerikan adı, kasıtlı olarak
Avrupa işçi sınıfı hareketlerinden ayrışmak için seçilmişti.
(3) Geleneksel olarak Sovyet yanlısı olan Cossutta, 1991’de
PRC kurucularından biriydi. O ve yandaşları 1998’e dek partide kaldılar.
Bölünmelerinin, objektif olarak sağcı bir bölünme olduğunu belirtmek gerekir,
çünkü hemen ardından, orijinal PCI’nin tasfiyesinde kilit rol oynamış Massimo
D’Alema’nın, Sırbistan’ın NATO tarafından bombalanmasına da katılmış olan hükümetine
girdiler.
(4) PC, Cossutta’nın şimdi ismi PCI olan partisinden altı
yıl önce ayrıldı. Eylül 2020’de Toskana yerel seçimlerine PC ve PCI ayrı
listelerle girdi. PCI, tüm Toskana’da PC’yi geçmiş olsa da; işçi mahallelerinde
geniş bir kişisel desteği olan Livorno’da, Bottai’nin daha Stalinist olan partisi,
daha Togliattici PCI’yı geçmişti.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder