Son yıllarda Avrupa’da ön plana çıkan ayrılıkçı hareketler içinde İskoçya ve Katalonya örnekleri, kapsadıkları demografik/ekonomik ölçek ile harekete geçirdikleri büyük siyasi, tarihi gerilimlerle göze çarpıyor. Bir bütün olarak sol hareketlerin de elbette mevzu üzerine, içeriden veya dışarıdan, söyleyecek sözleri, savunacakları siyasal konumları var. Katalan solu, ayrılıkçılık üzerine ne düşünüyor? Nerede duruyor? İspanya’nın diğer bölgelerindeki solun pozisyonu ne? Bunların yanında, meseleye doğrudan dahil olmasalar da, dünyadaki diğer sol hareketlerin neler söylediği de önemli. Örgütsel anlamda, geçmişteki gibi bir Komintern şemsiyesi altında olmasak bile, ideolojik olarak evrenselci olan komünist gelenekler, dünyanın her köşesindeki siyasal olaylar için, benzer bir paradigmatik bakış açısıyla pozisyon üretirler. Bunlar, çoğu zaman destek mesajları, temennilerin ötesine geçmiyor olsa da; en azından siyasal ya da ahlaki bir argüman ortaya konulmuş, tercih gösterilmiş olur.
Şimdi, konuyu izleyenler fark edecektir ki, dünyada ve ülkemizde hemen hemen her solcu örgüt “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı”ndan (UKKTH) yola çıkarak yoğun bir Katalan ayrılıkçılığını destekleme aşamasına girdi. Ayrılıkçı hareketlerin ve onu destekleyen grupların, diğer ayrılıkçıları da, kendi pozisyonlarından ötürü desteklemesi (hatta birlik yanlılarının da, diğer birlik yanlılarını desteklemesi) siyaseten normal görülebilir. Fakat sol örgütlerin, bu denli kategorik bir destek vermelerini garipsiyorum açıkçası.
Kişisel solculuk geçmişimde, ergenlikte okuduğum İspanya İç Savaşı deneyimleri, anılar, romanlar, izlediğim filmler büyük yer tutuyordu. Franco’cular gibi “¡España, Una Grande Libre!” demiyorum ama uzaktan sevdiğim İspanya’nın parçalanmasına da gönlüm elvermiyor. İspanya sırf kültürüne, diline, tarihine vs. hayran olduğum için, sömürüden ve baskıdan azade bir cennet parçası değil tabii; fakat farklı halkların baskı altında inletildiği bir hapishane de değil. Siyaseten bir komünist gibi davranacaksak; paşa gönlümüz istediği için, öyle takım tutar gibi, Real Madrid’i ya da Barcelona’yı tutar gibi, bir tarafı desteklemekten kaçınmalıyız muhakkak. Ama işte kolay olmuyor bu… Neyse, ben zaten Atletico Madrid diyorum baştan itibaren… (gerçi onlar da bir dönem Franco’nun dümenine girmişti ya -başka türlü nasıl olabilirdi ki?!) Ya da en iyisi Rayo Vallecano!
Bu yazıya başlarken amacım okuyanları -ne kadar cazip görünse de- Barcelona taraftarı olmaktan birazcık da olsa uzaklaştırmaya çalışmaktı. Ama kendim biraz araştırma ve okuma yaptıkça, aslında asıl benim Barcelona’ya karşı önyargıyla yaklaşıyor olabileceğime dair kuşkularım oluştu. Galiba herkes Barcelona’cıymış da, bir ben cahil kalıp yanlış tarafı tutuyormuş gibi sandım kendimi. İki tarafın argümanlarını yan yana koyunca, ayrılığa karşı olmakla kendini statükoyu savunanlar arasında bulmanın tehlikeleri fark ediliyor. Yine de, eski tavrımı korumakta inat ediyorum.
Neyse uzatmayacağım. Kıvanç Ulusoy’un yeni çıkan kitabı (Katalanlar: Avrupa’da Ayrılıkçılık, Ayrıntı Yayınları, 2020) konuya giriş için iyi bir çalışma. Şahsen tanıma şansına da eriştiğim yazar, 1996’da ODTÜ’de yüksek lisans tezi olarak ele aldığı konuyu, İspanya’ya yaptığı yeni ziyaretlerde gerçekleştirdiği mülakatlarla güncelleyerek kitaplaştırmış. Açık açık söylemiyor ama ilk bölümden edindiğim izlenime göre, sanırım eskiden daha olumlu yaklaştığı Katalan pozisyonunun bugün ulaştığı durumu, şahsen karşılaştığı milliyetçiliğin boyutlarına bakarak endişe verici olarak değerlendiriyor. Bu özellikle kendini, gündelik hayatta yaşanılan dil çekişmesinde, eğitim dili tartışmalarında, bölgede istihdam için Katalanca bilme (Ulusoy’un arkadaşı olan psikologun işsiz kalmasına sebep olması gibi) gibi şartların konmasında gösteriyor. Hayli gelişmiş bir bölgesel özerklik artık üniter devlet çatısına sığmıyor.
Ulusoy’un çalışmasından da yararlanarak ufak bir tarihsel özet yapalım. Katalan halkı/milleti, kökleri Ortaçağ devirlerine dayanan, kendine has bir dili olan, kendi kurumlarını yaratmış kadim bir topluluk. 15. yüzyıldan itibaren, hanedanlık birleşmeleri yoluyla, diğerleriyle beraber ortak bir krallık tebası oldular. Bu krallığın güçlü merkeziyetçi yönleri olmasına rağmen, yerel yetkilerin (fueros) oldukça korunduğunu not etmeliyiz. Aslında tüm bir tarihsel süreç, merkeziyetçi ve ademi-merkeziyetçi çekimlerin bileşkesi olmuş -başka her yerde olduğu gibi. 1714 önemli bir tarih sayılıyor: Kendileri her ne kadar bunu milli bir ayaklanış olarak kabul etse de, aslında Veraset savaşları sonunda yenilen Katalanlar, Madrid’in merkezi otoritesine boyun eğmek durumunda kalıyor. Ancak Katalan üst sınıflarına da, bu İspanyol merkezileşme ve bütünleşmenin nimetlerinden faydalanma yolu açılmış oluyor. 19. yüzyıl bütün Avrupa’da olduğu gibi, Katalonya’da da güçlü bir milli uyanışa sahne oluyor (Renaixença). Katalan milliyetçiliği bu yüzyılda, kilise bağlantılı, Karlist yani muhafazakar ve üst sınıf karakterli oldu. Ayrılıkçı değillerdi ve Madrid’le ittifak yapma arzusundaydı. Yarımadada kapitalist sanayileşme de ilk kez buralarda ortaya çıktı.
20. yüzyıl başında Barcelona’da güçlü bir işçi sınıfı oluştukça Katalan milliyetçiliğine sol bir içerik de katılacaktı. Büyük çoğunluğu anarşist işçilerin merkezi hükümete soğuk bakmasının neden ve sonuçlarından biri, örneğin, 1909’da Fas’taki savaşa katılmayı reddetmeleriyle üzerilerine sürülen ordunun yaptığı büyük katliamdı. Anarşistler dışında, ERC (Esquerra Republicana de Catalunya) gibi sol milliyetçi “küçük burjuva” örgütlerin zemini de buydu. ERC, İkinci Cumhuriyet sırasında kurulan ilk özerk Katalan bölgesinin yönetimini de ele almıştı. İkinci Cumhuriyet, bir konfederasyon değil ama üniter devlet içinde özerklik olarak Katalonya’ya haklar tanımıştı. ERC bölgede iktidarı tutsa da aslında bir döneme dek anarşist sendikalarla “ikili iktidar” şeklinde bir paylaşıma razı oma durumunda kalmıştı. Maalesef, uygulamanın ömrü pek uzun olmadı ve bilindiği üzere Franco’nun zaferiyle sona erdi.
Franco döneminde Katalan halkı, geçmişte bile olmadığı şekilde, gündelik hayatta dahi dillerinin konuşulmasına izin verilmediği bir faşist baskı altında kaldı. Bundan ancak Franco’nun ölmesiyle ve birkaç yıllık demokrasiye geçiş süreciyle kurtuldular. Madrid yönetimi, sürgündeki Katalan Generalitat başkanı Tarradellas’la görüşüp anlaştı; Tarradellas büyük kutlamalarla ülkeye döndü. Bu süreç, herkesi tatmin etmese de, 1978 Anayasa uzlaşmasıyla nihayete erdi. Yapılan referandumlarla özerklik statüleri kabul edildi. Katalanların eski özerk kurumları tekrar yasalaştı. Üniter bir devlet altında, oldukça geniş ve müzakerelerle her seferinde genişletilen bölgesel özerkliklerle donatılmış bir siyasal yapı kurulmuş oldu. Bu “özerk bölgeler devleti”, AET’ye katılım, Avrupalılaşma ve demokratikleşme rüzgarlarıyla uzun seneler pek bir itirazla karşılaşmadan (hep denildiği gibi, biraz da, unutma anlaşması, eski defterleri karıştırmama anlaşması yüzünden) işliyordu. Tüm bu dönemde Katalan siyasetine liderlik yapan Jordi Pujol yönetimindeki “Convergencia i Union” (CiU) partisi oldu. Burjuva milliyetçisi bu parti, özerklikle yetiniyor ve daha fazla ve çeşitli yetki için Madrid’teki sağ ya da sol hükümetlerle pazarlık yapma, taviz koparma şeklinde siyasetini sürdürüyordu.
2000’lerle durumda yavaş yavaş değişim başladı. 2003’te Katalan seçimlerini ilk kez sosyalistler (PSOE Katalan kolu) kazandı; böylelikle ERC ve diğer sol partilerle beraber, CiU’nun 23 yıllık iktidar dönemine son verdiler. Bir yıl sonra Madrid’de de sosyalistler iktidara gelince, liderleri Zapatero’nun vaat ettiği gibi, yeni bir Katalan özerklik statüsünü görüşmeyi kabul edeceğini duyurdu. Katalan Parlamentosu’ndan geçen statü, referandumla kabul edilip Kral tarafından onaylandı. Fakat 2010’da, Anayasa Mahkemesi bu statünün birkaç önemli ve sembolik maddesini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti.
2009’da kısıtlı sayıda gönüllü topluluğunun ön ayak olduğu Katalan bağımsızlık referandumu yapılmıştı. Katalonya’da çoğunluğa sahip bağımsızlık yanlısı partiler, bu kez 1 Ekim 2017’de daha organize bir referandum düzenlediler. Polis şiddeti görüntülerinin damgasını vurduğu referandumda %90’lık bir bağımsızlık yanlısı evet çıktı ise de, katılım %43 olmuştu. Bir çıkmaza sürüklenen, meclisteki Katalan milliyetçileri de oylamayı tanıyıp bağımsızlık ilan ettiler. Sonrası için en ufak ve ciddi bir hazırlığın dahi yapılmadığı bağımsızlık ilanı Madrid tarafından tanınmadı ve hükümet Anayasa’nın verdiği yetkiyle bölgesel yönetimi feshetti, elebaşı siyasetçileri tutuklayıp yargılamaya başladı. Halen durum bu olmakla birlikte, yenilenen bölgesel seçimlerde sandıktan yine bağımsızlık yanlısı partilerin çoğunluğu çıktı. Sorun pek değişmemiş duruyor. Statükoyu korumak için Madrid’in pek fazla bir şey yapması gerekmedi. Katalan liderler belki AB başta olmak üzere uluslararası örgütlerden destek beklemişlerdi ama hiçbiri böyle bir desteği sunmadığı gibi, tahmin edileceği üzere Madrid’in yanında yer aldılar. Hiçbir altyapısı olmayan bağımsızlık ilanı da keenlemyekün babında kaldı.
*
Katalan ayrılıkçılığının baskın hale gelmesi yakın dönemli bir olgu. Özellikle 2008 krizi sonrası yaşanan ekonomik sıkıntılar, artan işsizlik ve kısılan kamu harcamalarının dağıtımı noktaları öne çıkıyor. Ülkenin en zengin bölgesi olarak, vergileri yoluyla diğer bölgelere kaynak aktarmak istemiyorlar. Bunun bir de haliyle, etnisite/kimlik boyutu var. Bunda da, yıllar süren bir dilsel kimlik inşasının yanı sıra, konuyu kaşımak işine gelen milliyetçi siyasetçilerin rolü büyük. İspanya uzun yıllardır siyasilerin karıştığı büyük yolsuzluk skandallarıyla çalkalanıyor. Sadece sağcı iktidarların değil, sosyalistler, komünistler, bölgesel milliyetçiler vs. hemen herkesin bir şekilde yolsuzluğa bulaşmış olduğu görülüyor. Böyle bir ortamda siyasilerin ilgiyi, bu tür milliyetçi çekişmelere yönlendirmeleri anlaşılır oluyor. Bu nedenle, belki birkaç ufak tavizle üstesinden gelinebilecek konulara, Madrid’deki hükümetlerce kulak tıkanıyor; iş bir restleşmeye dönüştürülerek gerilim arttırılıyor. Bu iklimden, eskide kalmış olduğu farz edilen/umulan sağcı faşist hareketler yeniden filiz buluyor.
Bölgedeki sol partilere geçmeden önce, kim haklı kim haksız bakmadan belki bazı şeyleri kategorik olarak ortaya koyabiliriz. Henüz Katalanların çoğunluğunun bariz bir tavrı belli değil. Yaklaşık yarısı bağımsızlıktan yana tavır koyar gibi gözükse de; diğer yarısının bir kısmı buna karşı, bir kısmı da iki milliyetli, ara formüllerden (federasyon, konfederasyon, daha fazla özerklik…) yana. Ortada çok büyük oranlara ulaşmış bir irade beyanı yok. Tabii suç, İskoçya’da olduğu şekilde, serbest ve altyapısı hazırlanmış, sağlıklı bir referandumu yaptırmamakta direten Madrid yönetiminde. Komünistler olarak, böyle bir referandumu kayıtsız şartsız desteklemeliyiz sanıyorum (ülkenin diğer kesimlerin ne dediği herhalde daha tali bir konu olacaktır). Ancak, komünistler bağımsızlık yerine, birlikteliği savunmalıdır. Zaten birçokları bu şekilde düşünüyor.
*
Troçki 1931 gibi bir tarihte, komünistlerin Katalan ayrılıkçılığını savunmasına karşı çıkıyordu. İber yarımadasını bir nevi Balkanlara dönüştürecek ayrılıkçı akımlara karşı; işçi sınıfları çıkarlarının birliktelikte olduğu savunusu yapan, ama bu birlikteliği de burjuvazinin yaptığı gibi silah zoruyla dayatmaya yeltenmeyecek bir pozisyonu doğru buluyordu. Katalanlar kendi kaderini tayin hakkını bağımsızlıktan yana koysalar da, komünistler bir federasyon savunusunu sürdürmeliydi[i].
Troçki’nin sözleri, anarşistler ve POUM ile olan polemiklerinde söylenmiş. POUM’un (Partit Obrer d'Unificació Marxista) kuruluşu 1935 olsa da önceki bileşenleri daha eskiye uzanıyor. Bunlar, Katalon KP’sinden daha önceki yıllarda Komintern taktiklerine muhalefet ettikleri için uzaklaşan muhalifler. İçlerinde yolu Troçki’yle keşişmiş kadrolar da vardı, fakat hepsi Troçkist değildi. Zaten Troçkistlerin kendi ayrı küçük partileri bulunuyordu.
PSUC (Partit Socialista Unificat de Catalunya) 1936’da sosyalistlerle komünistlerin birleşerek oluşturduğu Katalonya’daki Komintern üyesi olan komünist partiydi (örgütteki “tek ülke, tek parti” kuralının tek istisnasıydı). PSUC İkinci Cumhuriyet’te Katalan hükümetindeydi. POUM ve anarşistlerle olan ve sonu trajik biten çekişmeleri bilinir -ama bu başka bir konu. Yenilgiden sonra da, bir süre gerilla mücadelesine devam ettiler.
Franco döneminin en büyük yeraltı muhalefeti olan PSUC 1977’de yasal mücadeleye geri döndü. Avrokomünist bir yola giren partiden, daha Sovyetik olan bir grup ayrılarak PCC’yi kurdu. PSUC’un ilk zamanlarda %19’lara varan bir oy desteği vardı. 80’ler boyunca bu oran giderek azaldı ve parti küçüldü.
|
PSUC geleneğinin (girdiği
ittifaklarla beraber) Katalan bölgesindeki oy oranları |
|||
|
|
|||
|
1977 Cortes |
558.132 |
%18,3 |
8 |
|
1979 Cortes |
512.792 |
%17,4 |
8 |
|
1980 Generalitat |
507.753 |
%18,8 |
25/135 |
|
1982 Cortes |
158.553 |
%4,6 |
1 |
|
1984 Generalitat |
(PSUC) 160.581 |
%5,6 |
6/135 |
|
|
(PCC)
68.836 |
%2,4 |
|
|
1986 Cortes |
123.912 |
%3,9 |
1 |
|
1988 Generalitat (IC) |
209.211 |
%7,8 |
6/135 |
|
1989 Cortes |
231.472 |
%7,4 |
3 |
|
1992 Generalitat (IC) |
171.794 |
%6,5 |
7/135 |
|
1995 Generalitat (ICV) |
313.092 |
%9,7 |
11/135 |
|
1999 Generalitat |
(ICV)
78.441 |
%2,5 |
3/135 |
|
|
(EUiA)
44.454 |
%1,4 |
|
|
1999 AP |
58.977 |
%2,0 |
|
|
2000 Cortes |
119.290 |
|
1 |
|
2003 Generalitat (ICV-EUiA) |
241.163 |
%7,2 |
9/135 |
|
2004 Cortes |
234.790 |
|
2 |
|
2004 AP |
151.871 |
%7,2 |
|
|
2006 Generalitat (ICV-EUiA) |
282.693 |
%9,5 |
12/135 |
|
2008 Cortes |
183.338 |
|
1 |
|
2009 AP |
119.755 |
%6,1 |
|
|
2010 Generalitat (ICV-EUiA) |
229.985 |
%7,4 |
10/135 |
|
2011 Cortes |
280.152 |
|
3 |
|
2012 Generalitat (ICV-EUiA) |
358.857 |
%9,9 |
13/135 |
|
2014 AP |
258.554 |
%10,3 |
|
|
2015 Generalitat (En Comu
Podem) |
367.613 |
%8,9 |
11/135 |
|
2015 Cortes (En Comu Podem) |
929.880 |
%24,7 |
12 |
|
2016 Cortes (En Comu Podem) |
853.102 |
%24,5 |
12 |
|
2017 Generalitat (ICV) |
326.360 |
%7,5 |
8/135 |
|
2019 Cortes (En Comu Podem) |
615.665 |
%14,9 |
7 |
|
2019 Cortes (En Comu Podem) |
549.173 |
%14,2 |
7 |
|
2021 Generalitat (En Comu Podem) |
195.462 |
%6,9 |
8/135 |
1989’dan itibaren PSUC, Katalan milliyetçisi bir sol grupla (ENE) beraber “Iniciativa per Catalunya” (IC) oluşturdu. Buna sonraları buna PCC ile Yeşiller (Verds) de dahil oldular (ICV). 1997’de ise kendilerini feshederek tamamen birleştiler. Bunu kabul etmeyen bir grup PSUC-viu olarak yola devam etti. Bu parti, PCE’nin Katalonya’daki izdüşümü durumundaydı. Katalonya’da da, ulusal ölçekte olduğu gibi, Sol İttifak olarak birleşiyorlardı (EUiA -Esquerra Unida i Alternativa).
2015’ten itibaren, halk inisiyatifleri yoluyla Barcelona’ya belediye başkanı olan Ada Colau, Podemos’un Katalan örgütleri, Yeşiller ve komünist sol, “En Comu Podem” listesi halinde seçimlere giriyorlar. Podemos, bağımsızlık ilanından kendini özellikle uzaklaştırırken, Katalan halkının özgürce bir referanduma gitme hakkını kati bir şekilde savunuyor ve Madrid yönetimlerinin işi şiddet yoluyla baskılamasını eleştiriyor.
Katalan ayrılıkçı partileri içerisinde anti-kapitalist bir görüşü savunanlar “Candidatura d'Unitat Popular” (CUP). 1980’lerden beri bağımsızlık yanlısı olan sol grupların birliği olan bu yapı, daha çok yerel ve belediyecilik kökenli. Aralarında kimi Troçkist hareketler de bulunuor. İlk kez 2012 seçimleriyle Katalan parlamentosuna girdiler. Aldıkları sandalye sayısı az olsa da, ayrılıkçı partilerin çoğunluğu elde etmesini sağladıkları için oyları oldukça kritik değerde.
|
CUP Katalan oy oranları |
|||
|
|
|||
|
2012 Generalitat |
126.435 |
%3,5 |
3/135 |
|
2015 Generalitat |
337.794 |
%8,2 |
10/135 |
|
2017 Generalitat |
195.246 |
%4,5 |
4/135 |
|
2019 Cortes |
246.971 |
%6,4 |
1 |
|
2021 Generalitat |
189.814 |
%6,7 |
9/135 |
Geçmişten günümüze Katalan örgütlerin tamamı hepten pasifist değildi. Yarımadada bilinen Basklı örnek ETA ve benzeri örgütler gibi, Katalanlar arasında da silahlı mücadeleyi seçen örgütler olmuştu. Fakat bu tarz mücadelenin yaygınlaştığını ya da popülerlik kazandığını söyleyemeyiz.
Öncelikle II. Dünya Savaşı sonuna dek, Katalan Milliyetçi Cephesi (FNC) Franco rejimine silahlı saldırı eylemleri düzenledi. Fakat savaş sonrası yıllarda bu örgütlülük sönümlenecekti. 1968 sonrası yükselen radikalizm dalgası, İspanya’ya da uğramıştı. 1969’da FNC’nin daha sol kanatlarından gelen kişiler “Partit Socialista d'Alliberament Nacional” (PSAN), “Front d'Alliberament Català” (FAC) gibi örgütleri kurdular. Daha sonraki yılların “Exèrcit Popular Català” (EPOCA), “Terra Lliure” gibi milliyetçi örgütlerinin silahlı, bombalama, adam kaçırma tarzı eylemleri de, dediğim gibi, geniş destek görmedi.
*
Bence Hemingway ülkenin bölünmesini istemezdi. Komünistler olarak, UKKTH’ı her durumda karşı gelinmez, mutlak bir şey olarak ele almayı bırakmalı; Katalanların, ağırlıklı olarak, kendi burjuvaları önderliğinde kendi devletlerini istemelerinde biz “üçüncü şahısların” onlara böylesi koşulsuz destek vermekten sakınmalıyız derim. İspanya’daki komünistlerin çoğu dahi, ayrı bir Katalan devletini bu denli kayıtsız şartsız savunmuyorken; sırf radikal görünüyor diye ya da kendi ülkelerindeki ulusal bağımsızlık mücadelesine denk düşüyor zannıyla, Katalan milliyetçilerin ardında koşturmamak lazım gelir herhalde…
Sonu şöyle bağlayayım. Kıvanç Ulusoy, kitabına Katalan yazar Salvador Espriu’nun dizeleriyle başlamış:
“Oh, que cansat estic de la meva
covarda, vella, tan salvatge terra,
i com m’agradaria allunyar-me’n,
nord enllà,
on diuen que la gent és neta
i noble, culta, rica, lliure,
desvetllada i feliç!”
“Ah, ne kadar yorgunum bu korkak,
yaşlı, yabani vatanımdan
ve ne kadar hoşuma giderdi ondan uzaklaşmak
kuzeye doğru,
insanların temiz olduğu söylenen
ve asil, kültürlü, zengin, özgür,
aydın ve mutlu”
Yalnız son dizelerini de biz ekleyelim. Yazar burada ne olursa olsun, yine de, -sevdiği- ülkesini terk etmeyeceğini söylüyor. (Ben bunu günümüz için biraz da şöyle anlıyorum. Franco veya Franco sonrası, kaba saba bir ülke var. Belki kuzeydeki komşuları gibi olmak istiyor. Ama ne olursa olsun o vatanı bırakmak da istemiyor. O “patria” bence tüm İspanya’dır.)
“Però no he de seguir mai el meu somni
I em quedaré aquí fins a la mort.
Car sóc també molt covard i salvatge
i estimo a més amb un
desesperat dolor
aquesta meva pobra, bruta, trista, dissortada pàtria.”[i]


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder